Erol Manisalı
Erol Manisalı erolmanisa@yahoo.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Göz Göre Göre Oyunun Parçası Olmak...

06 Eylül 2008 Cumartesi

Türkiye, Balkanlar, Kafkasya, Körfez ve Doğu Akdeniz dörtgeninin tam ortasında. Bu bölge, 1990 sonrasında ABD ve AB tarafından, yeniden yapılandırılıyor. Yeniden yapılandırmayı, hangi amaçlara yönelik olarak istiyorlar?

1) Adı geçen dörtgene askeri, siyasi ve iktisadi anlamda egemen olup enerji kaynaklarını ve yollarını ele geçirmek istiyorlar”.

2) Böylelikle Rusya, Çin ve Hindistan gibi siyasi, iktisadi ve nükleer rakipler üzerinde baskı yaratmak amacındadırlar.

3) ABD ve AB sonuçta, Batı kapitalizminin her anlamda egemen olduğu bir küresel düzen kurmak istiyor.

Bu amaçlarına ulaşmak için hangi yöntemi ve araçları kullanıyorlar?

- Bu coğrafyadaki ülkelerde sivil darbeler yapıyorlar. Sivil darbeler yolu ile kendi adamlarını iktidara getirip bunları maşaları gibi yönlendiriyorlar. Gürcistan örneğinde olduğu gibi.

- Sivil (ve sessiz) darbelere uygun olmayan, içine sızamadıkları, açamadıkları ülkelere ise saldırarak işgal ediyor ve parçalıyorlar, Irakta olduğu gibi.

Sessiz ve sivil darbeler için bu ülkelerde her türlü aracı kullanıyorlar. Dincileri, kimi iş çevrelerini, medyayı, bürokrasiyi, aydın çevreleri (!), akademisyenleri, sanatçıları satın alabiliyorlar.

Açık toplum adı altında emperyalizmin hizmetine açılmış topluluklarhazırlıyorlar. Bölge ülkelerini (ve halklarını), Batıcılar ve ona karşı olanlarolarak ayrıştırıyorlar.

Batıcılar, onların hizmetine girenlere verdikleri isimdir. İçerde dincilerden, sermaye çevrelerinden, bürokratlardan, akademisyenlerden, gazetecilerden ve tabii siyasilerden oluşan bir oligarşi kurup maşa gibi kullanmaya başlıyorlar.

Rusya Ortadoğu’ya inecek

ABDnin (ve ABnin) Karadenizi denetim altına alma çabaları Balkanlar, Kafkasya, Körfez, Doğu Akdeniz dörtgenindeikinci perdeyi oluşturuyor. Irak ve Afganistandaki kilitlenmenin Batı lehine çevrilmesi için Rusyanın önünün kesilmesi zorunlu.

- Irak, Afganistan ve Lübnandaki işgal girişimleri,

- İran, Suriye ve Türkiye üzerinde ABDnin (ve Batının) uygulamaya başlanan planları, Rusyayı Ortadoğuda dengeyi sağlamaya zorlamaktadır.

Rusya, ABD (ve AB) kuşatmasını önlemek için Doğu Akdenize yeniden inmek durumunda bırakılıyor.

- Çin, Hindistan ve İran Rusyaya destek vereceklerdir. İran Körfezinde (Persian Gulf) Rus-İran ortak savunma girişimlerini bekleyebiliriz.

Ya Ankara?

AKP hükümeti, ABDnin (ve ABnin) BOPuna destek verdiği için kendini Karadenizde ve Gürcistanda Rusya ile karşı karşıya getirmiştir. Oysa Türkiye ve Rusya, Kurtuluş Savaşı yıllarında olduğu gibi, bugün de ortak çıkarları paylaşıyorlar.

AKP yönetiminin ABDye olan bağımlılığı Rusyayla işbirliği yapmamızı engelliyor. ABD Ankaranın, soğuk savaş döneminde olduğu gibi, Rusya ile karşı karşıya getirilmesini kendi çıkarlarına uygun görüyor.

Ankaradaki yönetim Türkiyeyi, soğuk savaş döneminde düştüğü tuzağa yeniden sürüklemektedir.

Ankaranın bugün Karadeniz ve Kafkasyada izlediği politikanın Türkiye üzerindeki olumsuz etkileri şunlardır:

- Boğazlar üzerinde Rusya ile örtüşen çıkarlarımız yerine ABD ve ABnin talepleri doğrultusunda değişiklikler gündeme getirilmektedir.

- Patrikhane konusunda Rusya ile bire bir birleşen çıkarlarımız yerine Batının Feneri Vatikanlaştırma girişimleri öne çıkacaktır.

- ABD ve AB kurumlarının, sözde soykırım dayatmaları üzerinden Ankaraya baskılar yoğunlaşacaktır.

- Batının planları, Karadeniz üzerinden de Türkiyeye dayatılabilecektir.

- Türkiye, bölge ülkeleri ile işbirliği yerine soyutlanarak, Batının kucağına itecektir.

Gül’ün futbol merakı…

- Erivan, Lozanı ve mevcut sınırları tanımamaktadır.

- Ermenistan yönetimleri bütün dünyada, Türkiyeye karşı bir karalama kampanyası yürütmektedir. AB ve ABD yetkililerinin Erivan ziyaretlerinde, Türkiyeye karşı düşmanca bildiriler sürekli yayımlanmaktadır.

- Erivan, diyaspora ile birlikte Türkiye aleyhinde kampanya yürütmektedir.

- Bugüne kadar Ankaranın bütün iyi niyet girişimleri geri çevrilmiştir.

Ermenistan, Azerbaycan topraklarını (Karabağı) işgal ederek soykırım yapmış ve 1 milyon Azeri sürülmüştür.

Bütün bu koşullar altında Gülün gidişi, Ermeni hükümetlerinin bugüne kadar yürüttükleri politika ve uygulamaları kabullenerek meşrulaştırmak anlamına gelmez mi?

Yoksa yalnızca, Washingtonın taleplerinin yerine getirilmesine yönelik bir jest mi?

Gülün Erivan ziyaretini AKPnin Karadeniz ve Gürcistandaki tutumu ile birlikte değerlendirdiğimiz zaman ortaya çok vahimbir durum çıkıyor. 1 Mart 2003 tezkeresinin desteklenmesi ve Erivan ziyareti AKP açısından büyük resmin içindeki lego parçalarından başka bir şey değildir.

www.istanbul.edu.tr/iktisat/emanisali



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları