Erol Manisalı
Erol Manisalı erolmanisa@yahoo.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Bunlar, siyasal İslam-Batıcı işbirliğinin sonucu

18 Haziran 2019 Salı

Atatürk, “Avrupalı” kafada bir insandı. Aydınlan­ma felsefesini, uygar ve çağdaş değerleri ve yaşam tarzını, “kadın-erkek eşitliğinden laikliğe kadar özümsemiş ve savunmuştu.”
Kurtuluş Savaşı’nda, Lozan ve kuruluşta Sovyetler Birliği’nden siyasi, iktisadi ve askeri olarak yararlan­ması, o günün koşulları için vazgeçilemez bir zorun­luluktu. Çünkü işgalci ve emperyalist Avrupa’ya (ve Batı’ya) karşı savaşıyordu. Sovyetler Birliği ile işbirliği reel politiğin sonucu idi.
Avrupa’nın kendi içinde de “çağdaşlık ve de­mokrasi mücadelesi”, hem düşünce alanında hem de uygulamada yaşanmaktaydı. Türkiye’de özellikle “sol cephede” bu meselede, “çelişkiler ve zikzaklar” hep yaşana geldi. İdeolojik boyut ile ya­şayan dünya arasındaki gelgitler, düşünceleri çok kere ayrıştırmıştır. Fildişi kuleleri içinden, biraz da “bencilce” bakanlar, ellerini taşın altına koymaktan biraz uzaklaştılar.

Siyasal İslam ‘laboratuvarı’ Türkiye
Türkiye’de Atatürk devrimlerine ve onun gerçek­leştirdiği Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı çıkan “kimi iç odaklar” siyasal İslamcı bir cephe oluşturmuşlardır.
Atatürk Türkiyesi ve devrimleri, çağdaş uygar de­ğerleri (ve Avrupalılığı) öne çıkardığı için, buna karşı çıktılar ve çıkıyorlar. Çünkü Osmanlı dönemindeki güçleri ve çağdışı otoriteleri, Atatürk Türkiyesi ile kaybolmuştu.
İkinci Dünya Savaşı sona erince Türkiye’yi, Sov­yetler Birliği cephesine karşı yanına çekmeye çalışan ABD ve İngiltere bu Cumhuriyet karşıtı iç odaklardan yararlanmaya başladılar. Tarikatlardan toprak ağala­rına kadar, “çağdaşlık ve uygarlık karşıtı güçlerle işbir­liği yaptılar ve yapıyorlar.”
Marshall yardımı ile, Demokrat Parti’nin iktidara ge­lişinin altyapısını hazırladılar. “Sindirilmiş gerici odak­lar” devreye sokularak siyasal İslamın altyapısı hazır­lanmaya başlandı. 2019’a geldiğimizde, “keşke Yunan kazansaydı” diyen eski yobazlar, tekrar sistem içinde etkinlik kazandılar. Atatürkçü Ekrem İmamoğlu’nu bile Bizans’ın temsilcisi olarak göstermeye koyuldu­lar. Oysa Yunan işgali altındaki ülkede, eğer Atatürk gibi biri ortaya çıkıp Türkiye Cumhuriyeti’ni kurama­mış olsa, “bugün Ayasofya’da çanlar Bizans için çala­caktı”. Bugün İmamoğlu’nu suçlayan Atatürk düşma­nı dinciler, esas Bizansçı ve FETÖ’cülerdir.
İç dinamiklerdeki bu çelişki, “Türkiye’deki siyasal İslam odaklı çevrelerin ayakta durabilmek için (Batıcı) odaklar ile örtülü işbirliğinin sürdüğünün göstergesi­dir”. Osmanlı’nın çöküş döneminde olduğu gibi bu­gün de, yalnız Türkiye’de değil bu coğrafyada siyasal İslam ayakta kalmak için, emperyalizm ve “Batıcılar” ile işbirliği yapmak zorundadır.
“Batıcıların derdi”, Türkiye’nin Batı kapitalizmi (ve emperyalizmi) karşısında, “himayeciliği” kabullen­melerinden kaynaklanıyor. Batıcıların himayeciliği ile siyasal İslamın hedefi, “stratejik olmasa bile, taktik olarak örtüşmektedir.” Bunun somut kanıtları mı?
12 Eylül askeri darbesini “içimizdeki Batıcılar” yaptı. Darbede kimi askerler ve gerici odaklar işbirliği yap­tılar: faşist odaklar ve şeriatçılar aynı cephedeydiler. Öncesini anımsayalım, daha 1969’da Dolmabahçe’de 6. Filo’yu “savunanlar”, gerici yobazlar değil miydi? Solculara saldıranlar bunlardı.
Emperyalizm (ve ABD) karşıtı Erbakan’ı 28 Şubat’ta tasfiye edenler yeni İslamcılar ve kimi Batıcı sivil siyasilerdi, birlikte çalıştılar.
FETÖ’yü de dinci, şeriatçı Gülen cemaati ile Ameri­kancı (Batıcı) odaklar birlikte inşa edip işi 15 Temmuz darbe girişimine kadar getirmediler mi?
Bu coğrafyada siyasal İslam, Batı emperyalizminin içimizdeki uzantısı “Batıcılar” ile hep birlikte hareket ettiler. Bunu, “şahsen ve bire bir gözlemlemiş, tanık­lığını yapmış bir insanım”: üniversitede, iş çevrelerin­de, medyada ve siyasilerde bu durumu, “doğrudan doğruya gördüm”: isimleri ve cisimleri ile. Bir kısmını, “Yolumun Kesiştiği Ünlüler” kitabında da yazdım.
Suriye savaşında içine saplandığımız bataklıkta da “siyasal İslam-Batıcılık işbirliği”, başrolü oynamıştır. Siyasal İslamcıların “iktidar hesapları”, kaçınılmaz olarak bu sonucu doğurdu. Ancak Ankara’daki “yeni rejim iktidarı”, Washington ile Moskova arasında “U2”ler olayında, Küba krizinde olduğu gibi bir tuzağın içine itildi: (S-400) ve (F-35) ikilemi, onun yerini aldı.
Ancak bu sefer de kaybeden biziz: Suriye-Kuzey Irak bataklığında olduğu gibi. Artık sorun Güney sınır­larımıza ve Doğu Akdeniz’e ve Ege’ye kadar dayandı.
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları