Erol Manisalı
Erol Manisalı erolmanisa@yahoo.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Toplum’ olmak mı? ‘topluluk’ olarak kalmak mı? Seçim bunun için…

19 Haziran 2018 Salı

Son 15 yılda AKP iktidarının ülkeyi getirdiği durumu “hiç abartmadan, en nesnel hali ile” görelim. Önce ekonomi:
- Dış borç, dış açık, dış ticaret açığı olağanüstü büyümüş, kriz var.
- Gelir dağılımı olağanüstü bozulmuş, işsizlik dayanılamaz boyutlara gelmiş, insanımız yurtdışına “kaçma” çabası içinde.
- Sanayide, “birim üretimde dış girdi oranı” çok yükselmiş, tarım çökmüş, A’ dan Z’ye her şey ithal edilir olmuş.
- Cumhuriyet döneminin bütün sanayi kuruluşları, ulaştırma, iletişim ne varsa satılmış, daha çok da yabancılara; “içimiz boşaltılmış”.
- Ekonomide, “tamamen haksız rekabet koşulları egemen olmuş”, bağımsız ve yarı bağımsız çalışması gereken kamu kurumları çalışamaz hale gelmiş ve ekonomik saydamlık tamamen ortadan kalkmış, otoriter bir rejim egemen olmuş.
Bütün bu saydıklarım, feci sonucun sadece başlıkları: hepsi de sayısal olarak “görülen ve hesaplanan öğeler”.
Bir iktisat hocası olarak not vermem gerekirse vereceğim not, 10 üzerinden 2 ya da 3 olabilir, bütün sayısal sonuçlar ortada, safsata değil, gerçek rakamlar bunlar.

Gelelim dış politikadaki duruma
İktidarın ABD, AB, Rusya ve komşu ülkeler konusunda çizdiği zikzaklar ile “siyasal İslam” odaklı yaklaşımlar, yeni dostlar yerine, çok sayıda düşman ve yeni sorun çıkmasına yol açmıştır.
- Ortadoğu’da “siyasal İslam öncelikli dış politika”, Suriye ve Irak’ta “kaosun tarafı olmamıza yol açtı”: çok sayıda şehit verdik ve veriyoruz: olağanüstü mali yük ile karşı karşıya kaldık: 4 milyon Suriyelinin faturası daha şimdiden 40 milyar dolar.
Gırtlağımıza kadar Suriye ve Irak iç savaşının tarafı olduk. Ankara önce Mesud Barzani’yi ekonomik, siyasi ve askeri olarak destekledi, Şam’ın arkasında durdu: sonra da onlarla savaşmaya başladı. Kandil’de dün işbirliği, bugün savaş var.
- Siyasal İslam referanslı Irak ve Suriye politikaları, bu ülkelerde radikal İslami örgütleri güçlendirdi: ABD ve PKK bunlar üzerinden, İsrail ile birlikte Kürdistan uygulamalarını hızlandırdılar. ABD ordusu binlerce TIR silahı YPG’ye (ve PYD’ye) verdi, Kürdistan fiilen kurulmaya başladı.
- Şu anda Kuzey Suriye ve Irak sınırımızda ABD üsleri PKK’yi güçlendirmek için yerleştiler. Artık ABD burada kalıcı. Ankara’nın Suriye ve Irak politikalarındaki yanlış ve hatalar, bu sonucu göz göre göre doğurdu.
- AKP iktidarında Yunan ordusu, Ege’deki ihtilaflı adaları fiilen işgal etti ve üslerini kurmaya başladı. Atina’nın bu fiili durumu yaratmasına iktidar sessiz kaldı.
- İktidar Gülen cemaati ile işbirliği içinde iken, “ABDiktidar ilişkileri iyi gitti”. ABD’nin oyununa geldiğini ve aldatıldığını itiraf eden iktidar, kaçınılmaz olarak FETÖ kumpası ile karşı karşıya geldi.
- Rusya’ya, “kerhen de olsa yaklaşmak zorunda kalan” iktidar, şimdi iki arada bir derede: Rusya’ya doğalgaz, petrol bağımlılığı var: ABD’den ambargo yediği için de Rus füzelerine gitti. Ancak ABD ile ilişkileri koparma şansı yok, pazarlıklarını hâlâ sürdürüyor. Washington ve Moskova arasında kendisini sıkıştırmış durumda, belirsiz bir durum.
- AB’den uzaklaşma eğiliminde olan bir iktidar: ancak ekonomik koşullar ve bağımlılık buna izin vermiyor. Siyasal İslam ağırlıklı iktidar politikası AB çevrelerinde büyük rahatsızlık yarattı ve AB’ye koz verdi: misilleme yaparak Ankara’yı dışlıyorlar. Olan 81 milyona ve Avrupa’daki 4 milyon insanımıza oluyor.
Sonuç olarak AKP iktidarı dış politikada da ülkeyi sorunlar yumağının içine yuvarlamış durumda. Dış politikada notum 10 üzerinden sadece 2 puan.

Ve sıfırlanan, iktidarın demokrasi notu
AKP iktidarı yürüttüğü uygulamalarla demokrasiyi rafa kaldırarak, son dönemde “OHAL” ile işi “kanunlaştırdı”. 81 milyonun fiilen her alanda yaşadığı bu antidemokratik ortamı, artık Türkiye’de ve dünyada herkes kabul ediyor.
Ve bu ortamda Türkiye, haksız rekabet koşulları altında, “OHAL” ile seçimlere gidiyor.
Oylama, “15 yıldır yaşananların sürmesi mi, yoksa normalleşmeye dönüş mü” sorusuna yanıt getirecek.
Seçim, “Cumhuriyet’imizin geleceğini” belirleyecek yaşamsal bir önem taşıyor. 81 milyon insan bu gerçeğin farkında olmak durumunda: “toplum” mu, yoksa “topluluk” mu olduğumuza karar vereceğiz…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları