Bu bir futbol yazısıdır

22 Aralık 2008 Pazartesi

Futbol, İngiliz denizciler tarafından taşınır Amerikaya. Kıtanın güney kesiminde benimsenen futbol, 20. yüzyılın başlarında Tango gibi kentlerin varoşlarında yayılmaya başlar. İngilterede kolejlerde oynanan bu oyun, Latin Amerikada yoksul insanların eğlencesi oluverir kısa sürede. Varlıklı insanlar, bir işçiyle birlikte oynama zorunda kalmaktan rahatsızlık duysalar da, ayak oyununun bir dans gibi tutkuya dönüşmesine engel olamazlar. 1916 yılında düzenlenen ilk Güney Amerika şampiyonasını Şiliyi 4-0 yenen Uruguay kazanır. O yıllarda Uruguay, zenci futbolcu oynatan tek ülkedir. Dört golden ikisini Afrika kökenli Gradin atmıştır. Üç yıl sonra ise sevinme sırası Brezilyadadır. Sambacılar, Uruguayı 1-0 yendikleri final maçında golü atan Friedenreichın çamurlu ayakkabısını bir kuyumcunun vitrininde sergilerler uzun süre!..

 

Jose Leandro Andreda

Dünya kupası maçları düzenlenmeden önce, kıtalar arası ilk futbol karşılaşmaları olimpiyatlarda oynanmıştır. 1924 yılında Fransada düzenlenen olimpiyat oyunlarından sonra, Avrupadan Amerikaya giden bir geminin üçüncü mevki yolcuları arasında bir grup genç insan görürüz. Şarkılar söyleyip dans edenlerden Jose Nasazzi taş işçisi, Perucho Petrone manav, Pedro Arispe kasap, Pedro Cea ise buz dağıtıcısıdır. Hepsi de yirmi yaşın altında olan bu neşeli yolcular, üçüncü mevkide yolculuk yaptıkları için, güvertenin bir köşesine kıvrılıp uyumaktadırlar. Başaltlarına sırayla yastık yaptıkları ise, bir cekete sarılı şampiyonluk kupasıdır. O gençler, olimpiyatlarda ülkelerine şampiyonluğu kazandıran Uruguaylı futbolculardır. Kolomb sonrasında, Güney Amerikadan pek çok değerli eşya talan edilerek gemilerle Avrupaya taşınmıştı. Bu sefer, tam tersi olmakta, Avrupanın çok değer verdiği şampiyonluk kupası Amerika yerlileri tarafından doğudan batıya götürülmektedir. Uruguaylı futbolcular yolculuk sırasında öylesine neşeliydiler ki, üçüncü sınıf da olsa, vapur bileti alabilmek için buldukları borç parayı, geri döndüklerinde nasıl ödeyeceklerini unutmuşlardı!..

Arkadaşları geri dönerken, Uruguay futbol takımından Jose Leandro Andreda Pariste kalır. Daha doğrusu, karnaval çalgıcısı olan Andredaya kalması için büyük baskı yapılır. Andreda çalım atıyor, topa kafa ile vuruyor ve şut çekiyordu... Eee, ne var bunda?diyebilirsiniz. Avrupalı hiç mi futbolcu görmemişti? Andredanın bir ayrıcalığı vardır ama... O da, Avrupanın gördüğü ilk zenci futbolcu oluşudur!

Önce kıyafeti değiştirilir zenci futbolcunun. Avrupaya ayağında sandalet, sırtında eski bir ceketle gelmişti. Gazetelerin magazin sayfalarında çıkan fotoğraflarında ise boynunda fuları, ellerinde eldivenleri ve bastonuyla poz vermektedir. Gece kulübü sahipleri ondan hesap almamakta, hatta cebine para koymak için yarışmaktadır. Çünkü, Andreda nereye gitse insanlar oaraya üşüşmekte, şarkı söylerken top sektiren zenciyi izlemek için birbirinin sırtına çıkmaktadır.

 

Tek düşleri futbolcu olmak

Gün gelir bıkılır Andredadan. Çaldığı her kapı yüzüne kapanmakta, gittiği her yerden kovulmaktadır. Parisin bir duvarına asılı afişin karşısında duraksar Jose Leandro Andreda... Bir sirkin afişidir zenci futbolcunun yaşlı gözlerle baktığı... Üstünde Afrikadan getirilen hayvanların resimleri olan bir sirk afişi!.. Andreda, Uruguayın Montevideo kentindeki yoksul evine geri döner. Hasta yatağında yatarken, evin kapısı açılır bir gün... İçeri giren futbolcu arkadaşlarıdır. Birincilik kupasını üçüncü mevki yolculukla Uruguaya taşıyanlar son günlerinde yalnız bırakmazlar zenci dostlarını. Andreda, yakalandığı verem hastalığından son nefesini vermeden önce mutluydu, gülüyordu yüzü... Çünkü, başucundaki arkadaşlarıyla Avrupayı dize getirdikleri maçları konuşurlarken, futbol maçı yapan çocukların sesleri açık pencereden içeri girip tüm odayı dolduruyordu...

Güney Amerikanın varoşlarında yaşayan çocukların bir tek düşü vardır; futbolcu olmak. Brezilyalı yoksul bir ailenin çocuğu da bu düşle tekmeler teneke kutuları. Futbol topu bir lükstür onun için. Ayağından hiç eksik etmediği kutuyla öylesine bütünleşir ki, asıl adı olan Edson Arantes do Nascimento unutulur ve tekmelediği kutunun çıkardığı sesle anılır: Pele... Pele... Pele...

 

Beyaz adamın futbol yazarları Türkiye’nin Dünya 3.’lüğünü küçümserler. Onlara göre geçen yaz Avrupa Şampiyonası’nda alınan 4.’lük çok daha önemli bir başarıymış. Çünkü, Dünya 3’üncüsü olduğumuz şampiyonada bir Avrupa ülkesiyle oynamamışız!.. Ne mi denir bu duruma?.. Pis kafatasçılar!

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları