Şükran Soner
Şükran Soner soner@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

'Kahrolsun Oligarşi'

26 Ekim 2008 Pazar

1968 kuşağının protestolarda en çok kullandığı sloganlardan biriydi. Tabii dönemin iktidarının (ağırlıklı Demirel hükümetlerinin) sınrılı bir grubun çıkarları adına devlet güçlerini ele geçirip kamu, çoğunluk yararı, ülke çıkarlarına aykırı kullanması protesto ediliyordu. Doğrusu halkın anlayacağı dilden çok daha çarpıcı, espirili, çarpıklıkları yansıtan birbirinden etkili bir sürü slogan arasında, çok uzun dönemler, kalıcı olmasının anlamını, nedenlerini yeni sorguluyorum...

“Bizim 68’liler”i yazmak üzere masa başına oturup, anılar yanında, belgelere, bilgilere, dönemin gelişmelerinin kaynaklarına başvurunca, olayların sıcak akışı içinde ayırımına varmadığım kimi gerçekler, çok daha etkili yüzüme çarpıverdi.

Özetle 1961 Anayasası, yasaları yanında toplumsal dinamikler, asıl o tarihlerde Türkiye’nin çağdaş Batıya, sosyal devlete, sendikal haklara, tek cümleyle “gerçek insan hakları, demokratik düzenin geçerli olacağıbir yapıya kavuşmasının önünü açıyorlardı... Gelin görün ki dünyadaki gelişmeler, 1960-70-80’lerin dünya dinamiklerinde, Türkiye’ye biçilmek istenen yeni roller, ülkenin kendi iç dinamikleriyle yaşamakta olduğu gelişmelerle çatışıyordu..

Önce 1960’ların mirası, toplumsal değerleri, örgütlülük birikimleri içinde yükseköğrenim gençliği, sonra 1963 sendikal yasal haklarıyla çok hızlı örgütlenip toparlanmakta olan sendikalar, gelişen sosyal demokrasi, daha önünde sosyalist siyasal yapılanma (Ortanın Solu, TİP..), meslek örgütlenmelerinin etkinliğinde Türkiye’nin açılımları, Türkiye’ye biçilen dona uymuyordu. Demirel’in çoğunluk oyuyla iktidara geldiği günlerden başlayarak “lüks anayasa” diye diye, hak ve özgürlükleri budamak üzere anayasa değişikliklerine sığınması, iktidar, polis desteğinde, Türk-İslam sentezi bileşkesinde sağcı-ülkücü-mukaddesatçı kadroların gençlik içinde, camiler çevresinde, esnaf yapılanmasında yetiştirilip geliştirilmesi hiç de rastlantı değildi.

***

Türiye’nin doğal, toplumsal gelişimini kırmak üzere öncü rol oynayan dinamiklerin; gençliğin, işçi sendikalarının, sol partilerin, meslek örgütlenmelerinin Atatürkçülükle birlikte hedef alınması, saldırının odağında olmaları kaçınılmazdı. Gelişen emperyalizm karşıtlığını dinamitlemeye yönelik, yılda birkaç kez inadına gelen 6. Filo’nun taşkın denizcileri kullanılarak yaratılan tepki eylemleri, çatışmaları içinde; bir kuşağın gençlerinin, hem ülkücü-dinci saldırılara hedef olmaları hem de polis çatışmalarında sıra dayağından geçirilmeleri, yüksek sayılarla öldürülme, çok fazla yaralanma, cezaevlerine düşme olaylarıyla yaşamlarının kaydırılması...

Yine de çimentosu çok sağlam toplumsal dinamiklerimizin istenilen ölçeklerde kırılmasına yetmemiş, faili meçhuller, terör de az gelince, 12 Mart, 12 Eylül darbeleri, düzenleriyle.. küresel saldırının planlarının Türkiye’de geçerli kılınmasına destek verilmişti.

***

1980’lerin dünya dengelerinden bugüne köprülerin altından yeniden çok sular aktı.. Doğu Blokunun demokratik olmasa da Marksizm, eşitlik, paylaşımdan esinlenmiş modelinin tehdidi karşısında, kendini ehlileştirmiş dünya kapitalizmi, emperyalizmi için, gelişmiş Batı dünyasındaki insan hakları, demokrasi, sendikal hakları ölçü alan düzen lüks geliyor. Bilimsel teknolojik devrim çağında, sanal, anında uçabilen paranın çıkarları, piyasalar düzeninin öncelikleri, insan için gündeme gelmiş düzenlemelerle çatışıyor. Oligarşik iktidarların bizdeki “lüks anayasa” tartışmaları, Batı demokrasilerinde çok daha incelikli olarak medya çağı pazarlamasını yaşıyor..

Demokrasinin olmazsa olmazları; sendikal örgütlenmelerin güçleri, etkinlikleri kırılarak; sosyal devlete ait gelişmiş ne kadar insan hakkı varsa, sözde tartışılmazları eğitim, sağlık hakları içinde, dünya ölçeğinde farklı dozlarda, damping kuralıyla eritiliverdiler. İdeolojileri yok eden tek ideoloji, ırklar, dinler üzerinden, ilkel çağlarda kaldığını sandığımız ayrımcı çatışmaları hortlattı. ABD öncülüğünde, emperyal çıkarlar adına, kanlı petrol uğruna ülkeleri işgal edilen Afgan, Irak halkları, İslam dünyası, mezhepler ayırımcılığı, şeriat yorumları azdırılarak birbirlerine kırdırılmakta.

Ortodokslar elbet çok daha yumuşak, uygar görünümlü olarak, yine petrol çıkarları uğruna İstanbul mu, Moskova mı ekümenliğin merkezi olacak tartışmasında, din üzerinden iktidar paylaşımı kavgasının kıskacında. Türkiye iç dinamikleri, sağlam çimentosuyla bu kez de bu kirli, kanlı hesaplaşmada kendisine biçilen yeni dona, BOP projesine direnmekte... BOP projesi, ABD Irak işgaline onay vermemiş Ecevit hükümeti, elbette pek çok kendi kusuru kullanılarak bir çırpıda dağıtılıverilmiş. Projeye bağlılıkları, sadakatleri, varlık nedenlerini borçlu olmaları bağlantılı güvenceye alınmış, ABD merkezli bir tarikatla, bir çırpıda yaratılmış Ilımlı İslam modelinin siyasi partisi, Türkiye’de yükselen, desteklenen örgütlenmeler olarak karşımızdalar... Biz bu filmi, oyunu, başka ellerle çekilmiş kopyalarından ezbere bilmiyor muyuz?

soner@cumhuriyet.com.tr



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları