İnce Çizgi...

25 Ocak 2009 Pazar

Su gibi güzelliği, gençliği kadar üstlendiği karakterleri canlandırmadaki başarısı ile ilgimi çeken Beren Saat, rolü bağlantılı tanıştığı yakın tarihimize ilişkin, duyarlı tepkisi ile ilk dikkatimi çekmişti. Menderes‘lerin idamına ilişkin gerçeklerle yüz yüze geldiğinde nasıl etkilendiğini, üzüldüğünü vurgulamıştı... Madalyonun ancak bir yüzünü görebilmişti. Aynı genç sanatçı duyarlılığı, dürüstlüğüyle, 6-7 Eylül olayları bağlantılı rolünün ardından, yönetmenini bu kez tarihin öteki yüzünü gösterdiği için kutluyor... Toplumsal olaylar, sosyalbilim öyle matematiğe benzemiyor; gerçeğin içinde ne kadar çok başka başka gerçekler barınıyor. Asla ulaşamayacağımız mutlak gerçeğe en yakın, sağlıklı sonuçlara varabilmemiz için ne kadar da çok somun ekmek yememiz gerekiyor..

Hak-haksızlık, hukuk-hukuksuzluk, özgürlük-ayrımcılık, gerçek-sanal-yalan-dolan.. bazen güzellik ve çirkinlik arasında bile öyle ince çizgiler oluyor ki... Birkaç kanalda birden aynı saatlerde düzenlenen bu haftanın açık oturum, tartışmalarında gündem yine Ergenekon’du. Tabii ki reyting canavarı düzenleyicileri, tartışmacıları, “Ergenekoncular- karşıtlarıolarak iki cephede toplamaya özen göstermeye yöneltmişti. Tabii ki her konuşmacı, münazara yeteneğini de kanıtlamak istercesine, cephesine yakışan militanca savunmalarda çarpıcı söylemler yarışının içine kaçınılmaz gömülüyodu..

Bir ömür pek çok toplumsal, sosyal olayların arkasındaki gerçekleri yorumlamada buluştuğumuz kimi dostlarla yollarımızın ne kadar da çok ayrıldığını görmek içimi acıttı. Evrensel insan haklarından, hukuktan yana yola çıkan bu dostların, bilinçaltlarında karşı cepheden, düşman belledikleri söz konusu olduğunda, kendi hukukçu kimliklerini bile unut- muş olarak insan hakları, hukuk ihlallerini alkışlamalarını aklım, yüreğim kabul etmiyor... Yanımda olduklarında yüzlerine söyleyebileceğim gibi, “Hani biz en çok karşıtlarımızın insan haklarının standartlarında ilkeli durabilmek için çırpınacaktık..” diye kendi kendime konuştuğumun ayrımındayım..

***

Sadece gazeteci-sendikacı ilişkisi içinde değil, Türk-İş içinde, sendikal kimlikle yüz yüze geldiğimizde de Türk Metal Sendikası’nın değişmez Genel Başkanı Mustafa Özbek’in, “Beni hiç sevmedin, yanımda olmadın” siteminden kurtulamazdım. Kan uyuşmazlığına benzer, sendikal anlayış farklılıklarını yok sayamadığım, rol yapamadığım için de “kader utansın” türünden şakalarla sitemlerini geçiştirmeye çalışırdım. Ancak uzun bir geçmişte, sol-sosyal demokrat çizgide, evrensel değerlerimizde kan uyumumuz olduğunu düşündüğüm kimi insan hakları, sendikal haklar savunucusu dostlarımın, insan hakları, hukuk, sendikal haklar çizgisinden sapmış öfkeli haz alma çizgisindeki değerlendirmelerinden, Özbek’in kimliği yanında Türk Metal Sendikasını hedef almış operasyonu o-naylayan havalarından utandım.

Elbette operasyonda bulunmuşsa suçluluğa ilişkin kanıtlar, henüz ortada olmayan suçlamalar, operasyona gerekçe yapılan öncesi kanıtlar, kaçıncı postada çıkacağı belirsiz iddianame hakkında en küçük bir fikrim yok... Ancak olmaması gereken yargısız infaz, darbe hukuku, karşıt görüşü yok etme, sindirme niteliğinde kimi oldurulmuşlar var ki.. Yürürlükteki 12 Eylül mirası yasaklı sendikal yasalarımız, sendikal özgürlüklere aykırı olarak zaten hükümete, ilgili bakanlıkları aracılığı ile bunun hesabının sorulması görevini vermiş bulunuyor. Yani kamuoyuna fısıldanan gerekçe, “işçinin, sendikanın parasını amaç dışı kullanma” operasyonunun gerçek gerekçesi ise, hukuk öncelikle sendikal yasaların öngördüğü Bakanlık teftiş ve denetimlerinin gündeme girmiş olmasını gerektiriyordu.

Türk Metal, ART televizyonu, otelleri, Özbek’e yönelik, baskı niteliğinde teşhir edilerek gerçekleştirilen görüntülü ope- rasyon, 12 Eylül darbe yönetiminin, ayıplı bir durum olduğu için gizli olarak gerçekleştirdiği DİSK binasındaki aramaya, operasyona, lambirilerin sökülüp silah bulunması çabalarına ne kadar da benziyordu? Bir de hemen aklıma takılan çok ilginç bir zamanlama var ki... Türk-İş’in üst yönetimindeki kimi liderlerle Başbakan Erdoğan arasında kankalık ölçeğinde geçmişten gelen dostluk ilişkileri vardır. Merak edenler Başbakan’a geçmiş yıllarda Ankara’da hangi sendikanın misafirhanesinde kalmayı yeğlediği sorusunu yöneltebilirler. Her ne ise Türk-İş’in sosyal demokrat partilere göstermediği hoşgörüyü, Erdoğan hükümetlerine tanıdığı, suskunluğu ile ortada. İşveren örgütlerinin çıkışları, eleştirileri ancak gündemde.. İlk kez üyelerinin yüzde 25’inin işini kaybetmesi ile çok sıkıştı. Türk-İş yönetimi, DİSK ve KESK’in yürüttüğü, kriz politikaları karşıtı kampanya içinde etkin rol almayı göze aldı. Şubatta işçiler ve sendikaların büyük ortak mitingi, eylemi için uzlaştıklarından iki gün sonra, yani yılların ardından Türk-İş‘in ilk muhalefet eylem kararı sürecinde..

[email protected]



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları