Gün elbirliği ile çözüm arama günüdür

15 Mart 2016 Salı

Terör çirkin yüzünü başkentimizin göbeğinde tekrar gösterdi. Birçok aile hiç beklemediği anda tekrar acıya boğuldu. Birçok aile hastanelerde sevdiklerinin başında tekrar tedirgin bir bekleyişe girdi. Son saldırıdan sonra ilan edilen “Ankara’ya has güvenlik önlemlerinin” ne kadar işe yaradığı da böylece görülmüş oldu.
Bu tür “asimetrik” saldırılar karşısında ne tür “özel tedbirlerin” alınabileceği de zaten meçhul. İnsanların bu saatten sonra “gereken her türlü tedbir alındı” açıklamalarına inanacak takati kalmadı. Kimse bunun son saldırı olacağına da inanmıyor.
Peki, ne oldu da Türkiye’de bu kaotik noktalara gelindi. Ülkemiz geçmişte çok sayıda terör olayı yaşadı. Çok sayıda toplumsal travmaya tanık oldu. Ama bugün yaşanan türden hadiseleri görmedik.
“Eski Türkiye” elbette ki çok parlak bir yer değildi. Demokrasisi eksikti, insan hakları karnesi berbattı, hukukuna ve adaletine inanç yok gibiydi. Fakat kendi içinde çarpık da olsa bir düzeni vardı.
Ciddi sorunları için arzulanan çözümler ise mevcut sistemin eksikliklerini giderip demokrasimizi, insan haklarımızı, hukuk ve adalet sistemimizi Avrupa standartlarına yükseltmekti.
Buna karşın bugün gelinen nokta, en sorumlu olması gereken kişilerin ülkeyi bütünleştirmek yerine sert söylemlerle ayrışmaları körükledikleri, ülkenin en yüksek mahkemesine saygı duymadıklarını açıkça beyan ettikleri bir noktadır.
Gelinen nokta, demokratik parlamenter düzeni yıkıp yerine, herhangi bir kontrol mekanizması olmaksızın, tek bir güç odağına dayanan bir düzene geçilmesi için çalışanların ülkeyi yönettiği noktadır.
Gelinen nokta, hatalı dış politika hesapları sonucunda ülkemizin “vekâleten yürütülen savaşların” odağı haline getirildiği noktadır.
Peki, nereye kadar gider bu? Herkesin yanıtını aradığı soru bu.
Yeni Türkiye’yi” kurma iddiasında olanlar, bırakın bu Türkiye’yi kurmayı, Cumhuriyetimizin “kurucu babalarının” dağları yerinden oynatarak küllerinden yarattıkları “Bildiğimiz Türkiye’ye” verilen telafi edilemez hasarı ne zaman idrak edecekler?
Türkiye sonuçta, etnik, dinsel, mezhepsel, sosyal ve bölgesel farklılıklardan oluşan heterojen bir ülkedir. Hiçbir sınıfın, eğilimin veya dünya görüşünün tekdüze kalıbına sığamayacak kadar da büyük bir ülkedir.
Eski Türkiye’nin temel hatası bu gerçeği kabul etmemekti. Fakat AB üyeliği için çalışmak gibi stratejik yönelişler sonucunda gidilmesi gereken yol netleşmeye başlıyordu. Gerekli olan da buydu, çünkü bu denli heterojen bir ülke, sadece gerçek anlamda çoğulcu olan bir demokrasi ile huzurlu bir şekilde yönetilebilir.
AKP bile iktidarının ilk yıllarında bu yoldan ilerleyeceğine dair inancı pekiştiren adımlar atarak, kendisine normal şartlarda oy vermeyecek olan kesimlerden de destek almıştı. İşe böyle koyuldu ama arkasını getiremedi.
Fakat bir hususun herkes tarafından çok iyi anlaşılması gerekiyor. Türkiye ister Türk ister Kürt olsun, ister laik ister dinci olsun, ister Sünni ister Alevi olsun, farklı geçmişleri ve yaşam tarzları olan insanları taşıyan koskoca bir gemidir.
İyi yönetildiği takdirde sadece Ortadoğu’nun değil, Kafkaslar’ın ve Balkanlar’ın da en çok umut vaat eden ülkesidir. Aynı zamanda dünyada önemli ve belirleyici roller oynama potansiyeline sahip olan bir ülkedir.
Fakat kötü yönetilirse dümendekilerin tehlikeli kayalıkları görmeleri mümkün değil. Gemimiz o kayalıklara çarpıp batmaya başlarsa hepimizi götürür.
Bizi yönetenlerimiz, siyasilerimiz bunu göremiyorlarsa daha çok zor günler göreceğiz demektir. Gün kavga değil, artan sorunlarımıza ayrımcılık yapmadan elbirliği ile gerçekçi çözümler arama ve bulma gündür.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları