Erdoğan’ın dolar ile imtihanı

21 Ağustos 2015 Cuma

Saray’dan, dolardaki anormal sıçrama ve dolayısıyla TL’deki vahim değer kaybı konusunda toplumu “rahatlatma” amacıyla yapılan açıklamadan ve Başbakan Davutoğlu’nun bunu destekleyen sözlerinden kimlerin rahatlamış olabileceğini düşünmek zor. Çok daha inandırıcı olan ekonomistlere bakarsak, ekonomimizin hızla ciddi bir krize doğru yuvarlandığına inanmak daha kolay.
Özetle, ne Güngör Uras’ın “Ayşe teyzesini” ne de Hürriyet’ten Erdal Sağlam’ın dünkü yazısında işaret ettiği gibi “Anadolu Kaplanlarını” iyi günler bekliyor. Fakat halkın yaşadığı ve yaşayacağı sıkıntılar bir yana, burada asıl sınanan Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Seçimler öncesinde yaptığı ve yanlış çıkan hesaplarını zorla tutturmak için, ülkeye maliyeti ne olursa olsun, her yolu denemeye razı olduğunu gösteriyor. Fakat 7 Haziran’da “büyüsünü” kaybeden AKP için saati geriye çevirme çabalarının önüne sürekli istemediği engeller dikiliyor. Şimdi de karşısına dolar çıktı.
Saray’ın son ekonomik gelişmelerden dolayı endişeli olduğu, yapılan açıklamalardan anlaşılıyor. Bunun bir göstergesi ise toplumu bilgilendirmekten çok “fantastik” çıkışlarıyla eğlendirmeye yarayan “jöleli” arkadaşın şu sıralarda arka planda tutuluyor olmasıdır. Onun yerine Erdoğan’ın başdanışmanı Cemil Ertem konuşturuluyor.
Ertem, önceki gün AA muhabirine yaptığı değerlendirmede kur artışını “Türkiye’deki siyasi nedenlere” bağlamış. Merkez Bankası’nın, kurun yükselmesini “kalıcı ve kriz işareti olarak yorumlamadığını” anımsatarak, “Biz de Türkiye ekonomisinin temellerini sağlam görüyoruz. Türkiye’de bir kriz işareti görüntüsü yoktur; yakın bir gelecekte de yoktur” diye konuşmuş.
Erdoğan’ın gürlemeleri ve AKP’nin baskıları nedeniyle gerekli adımları bir türlü atamayan Merkez Bankası’nın burada “referans” olarak gösterilmesi elbette ki inandırıcı değil. Bunun nedenlerini ciddi ekonomi yazarlarının yazdıklarında bulmak mümkün. Fakat Ertem’in sözlerinde asıl dikkat çeken husus, mevcut durumu “Türkiye’deki siyasi nedenlere bağlamış” olmasıdır.
Bu bile Saray’ın ekonomideki gelişmeler konusunda “gerçekçi” bir düzleme geldiğini gösteriyor. Normal şartlarda Erdoğan’ın meydanlara çıkıp ekonomideki olumsuz gelişmeleri “Yahudilerin güdümündeki uluslararası faiz lobisine” bağlaması gerekirdi. Türkiye konusunda olumsuz beklentilerini açıklayan kredi değerlendirme kurumlarıyla yabancı ekonomistlerin de bu lobinin güdümünde olduğunu iddia etmesi gerekirdi.
Dahası, işi tam kıvamına getirmek için, bu iddiaları “paralel yapı” söylemiyle bezemesi gerekirdi. Bunları yapmaması, Saray’ın ekonomi konusundaki temel düşünce tarzının, kısmen de olsa, gerçekçilikten yana değişmekte olduğunu gösteriyor. Tabii Saray, buna rağmen, yaşanan durumun geçici olduğunu, her şeyin yakında normale döneceğini anlatmaya çalışıyor.
En az ikna edici olduğu nokta ise bu, zira içerde yaşanan karmaşanın kimin anayasayı hiçe sayan müdahaleleri ve hangi hükümetin nöbeti sırasında “aniden” ortaya çıktığı açıkça görülüyor. Bunların yaşanmaması için gerekli her türlü fedakârlığı göstermesi gerekenlerin nasıl, sırf siyasi ihtiras uğruna, yangına körükle gittikleri de ortada.
Hal böyle olunca, insan bu karmaşa sayesinde saati 7 Haziran öncesine çevirme çabalarının hangi cesaretle sürdürülebildiğini merak ediyor. Ortamı karıştırıp ekonomiyi kriz rotasına soktuktan sonra insanların bu durumu yaratanlara veya en azından karışıklığın yaşanmaması için ellerinden geleni yapmayanlara oy vermelerini beklemek de farklı bir hezeyan gibi geliyor.
Aptal yerine konmaya çalışılan vatandaş buna yanıtını erken seçimlerde kuşkusuz verecektir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları