AB ile ‘kandırmaca oyununa’ devam

13 Kasım 2015 Cuma

AB Komisyonu’nun Türkiye’nin demokrasi -ve özellikle de basın özgürlüğü- açısından “gerilediği” noktayı tekrar gözler önüne seren bu yılki “İlerleme Raporu” fazla dalga yaratmadı. Zaten içinde bilinmeyen, beklemeyen bir şey de yok.
Bu yıl yeni olan asıl husus, demokrasimiz hakkındaki sert eleştirilerinden dolayı raporun yayımlanmasının, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “kıyak” olarak, seçimler sonrasına ertelenmiş olmasıdır. AB Komisyonu böylece kendisini de “deşifre” etmiş oldu.
Antidemokratik olarak eleştirdiğiniz bir iktidara böyle bir siyasi “lütufta” bulunuyorsanız, inandırıcılığınız kaçınılmaz olarak zedelenir. Söz konusu iktidara destek veriyormuş görüntüsünden de haliyle kurtulamazsınız. Nitekim mülteci krizinden dolayı sıkışan AB’nin, daha önce “otoriter” olarak sert eleştiriler yönelttiği Erdoğan’a şimdi nasıl sarıldığını görüyoruz.
Raporun ekonomimiz hakkında, hem hükümeti, hem de yabancı yatırımcıyı memnun eden olumlu tespitleri de dikkat çekici. Siyasi açıdan Türkiye’yi eleştiren, ekonomik açıdan ise öven bu yaklaşım ile gerçek Avrupa ortaya çıkmış oldu.
Rapor böylece, antidemokratik koşulları nedeniyle Türkiye’nin AB üyesi olamayacağını bir kez daha teyit edip Avrupa’daki malum kesimleri sevindirirken, aynı zamanda Türkiye pazarını önemseyen Avrupa sermayesini rahatlatmış oldu. Bu görüntüye bakarken ister istemez geçmişin “onlar ortak bir pazar” söylemi akla geliyor.
Fakat burada mevcut koşulları kendi lehine çevirmeye çalışan Avrupa’ya kızmamak lazım. İlerleme Raporu’nda altı çizilen demokratik ihlalleri yaratan sonuçta AB değil, Türkiye’deki iktidardır. Özetle Türkiye ile AB arasındaki ilişkilerde bir riyakârlık söz konusu ise bunun Türkiye ayağını göz ardı edemeyiz.
Peki, “Sarkozy yaklaşımı” aleni bir şekilde ortadayken AB’nin hiç suçu yok mu? Elbette ki var. Hem de çok büyük. “Türkiye Avrupalı değil” diyenler özünde ırkçılık yatan kültürel ve dini nedenlerle hareket ediyorlar.
Fakat Avrupalı sağcılar nasıl Türkiye’yi dini ve kültürel nedenlerden dolayı hazmedemiyorlarsa, AKP destekçilerinin de aynı nedenlerle Avrupa’yı hazmedemedikleri apaçık ortada. Özetle AKP iktidarı Avrupa sağının işini kolaylaştırdı.
Demokrasimizi alabildiğince geliştirip “kültürel” anlamda değil, “özgürlükler” anlamında “Avrupalı” olduğumuzu kanıtlayabilseydik, Sarkozy gibilerin kozları ellerinden alınabilirdi. Fakat buna yapamadık.
Şahsen Türkiye’nin artık “AB üyeliği” diye bir derdinin kaldığını sanmıyorum. Buna rağmen adaylık perspektifimizin, en azından kâğıt üzerinde, canlı tutulmaya çalışılması ise sadece bir formaliteden ibaret. Bunun ardında, adaylığın son erdirilmesinin yaratacağı olumsuz siyasi ve ekonomik etkileri engelleme arzusu yatıyor.
Türkiye’nin bu koşullarda AB üyesi olamayacağını bilmek, AB’ye “üyelik perspektifi kandırmacasını” rahatlıkla sürdürme olanağı sağlıyor. Türkiye ise “AB çapası” yerine neyi ikame edeceğini bilemediği için bu oyunu sürdürüyor.
Kişisel iddiam, Batı dünyası için büyük stratejik ve ekonomik önemi olan Türkiye çağdaş demokratik standartları yakalayabilse, Avrupa Türkiye’nin üyeliği için bastırırdı. Türkiye de, Norveç gibi, göreli avantajlarını gözeterek sonunda üye olup olmama lüksüne sahip olurdu.
AKP iktidarı altında demokrasimizin ciddi şekilde gerilediği bir sırada bu iddia elbette ki sadece ham bir hayalden ibarettir. Bazı şeylerin mayanızda olması gerekiyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları