Özdemir İnce

Atatürk tek adam değildi(r)

27 Haziran 2021 Pazar

Mustafa Kemal Atatürk’e “Tek Adam” sıfatını Tek Adam adlı kitabıyla Şevket Süreyya Aydemir bela etti. Aynı yazar İsmet İnönü’yü İkinci Adam kitabında anlattı. Atatürk “Tek Adam” olsaydı İsmet İnönü “İkinci Adam” olamazdı. Buna göre Atatürk’le ilgili kitabın adının Birinci Adam olması gerekirdi ki değerlendirmenin doğrusu da budur.

Atatürk bir kadro adamıdır. Kadro adamı olduğu için de 19 Mayıs 1919’da Samsun’a bir kadro ile çıkmış ve bu kadroyu Erzurum ve Sivas kongrelerinde geliştirmiştir: Kazım Karabekir Paşa, Rauf Bey (Orbay), Albay Kazım (Dirik), Binbaşı Hüsrev (Gerede), Dr. Binbaşı Refik (Saydam), Erzurum Valisi Münir Bey, eski Bitlis Valisi Mazhar Müfit Bey (Kansu), İzmit Kaymakamı İbrahim Süreyya Bey (Yiğit)...

***

Atatürk döneminin başbakanları: İsmet İnönü, Fethi Okyar, Celal Bayar.

Dışişleri bakanları: Bekir Sami Bey, İsmet İnönü, Şükrü Kaya, Tevfik Rüştü Aras.

Milli Eğitim bakanları: Hüseyin Vasıf Çınar, Şükrü Saraçoğlu, H.S. Tanrıöver, İsmet İnönü, Recep Peker, C.H. Taray, Dr. Reşit Galip, Refik Saydam, Hikmet Bayur.

Adalet bakanları: Seyyit Bey, Mustafa Necati Uğural, Mahmut Esat Bozkurt, Yusuf Kemal Tengirşenk, Şükrü Saraçoğlu.

Atatürk döneminin başbakanları ve bakanları güçlü kişilik (presence), varlık (existence) ve otorite sahibi temiz insanlardı.

***

Cumhuriyet’in Üç Fedaisi adlı kitabımdan “Önder” Atatürk’ün “Tek Adam” olmadığını kanıtlayan iki örnek aktaracağım:

Yeni bir anayasa konusu uzun zaman sohbet olarak başlamış, sonra Anayasa Komisyonu’nca ele alınmıştı. Türkiye’nin geleceğini düzenleyecek yeni bir anayasa tasarısı oluşturulmaya çalışılıyordu.

Gazi, Cumhurbaşkanı olmadan önce bu görüşmelere zaman zaman katılır, düşüncelerini açıklardı. Devlet başkanına kanunları veto ve gerektiğinde yeni bir seçim için Meclis’i feshetme yetkisinin verilmesinin yararlı olacağını söylemişti. Bunları çağdaşlaşma hamlesinin yavaşlatılması, milli egemenliğin örselenmesine karşı önlem olarak değerlendiriyordu. Anayasa Komisyonu Başkanı Yunus Nadi Bey, Gazi’yi ziyarete geldi.

‘Mahmut Esat Bey ile Şükrü Saracoğlu, cumhurbaşkanına veto ve gerektiğinde Meclis’i fesih yetkisi verilmesini kabul etmiyorlar.’

‘Neden?’

‘Milli egemenliğe aykırı buluyorlar.’

‘Partiler çoğalınca hükümetsizlik tehlikesi baş gösterebilir, gerici eğilimler belirebilir, devletin kuruluş amacına aykırı kanunlar kabul edilebilir. Bu yetkileri böyle durumlar için düşünmüştük. Bir anayasada bütün olumsuzlukları çözecek çözümler, imkânlar bulunması gerekmez mi?’

‘Birçok milletvekili de iki arkadaşımızın düşüncelerini paylaşmaya başladı. Bu maddelerin Meclis’te kabul edilmesi zor görünüyor.’

Bir sessizlik oldu. Paşa ikna edeceği ümidiyle bu milletvekilleriyle bir de kendisi görüşmeye karar verdi.

Mahmut Esat Bey bu ara bakan değildi. Saracoğlu Şükrü Bey, Meclis’e ikinci dönemde katılmıştı. İkisini birlikte kabul etti. Milletvekilleri Cumhurbaşkanını saygıyla dinlediler ve düşüncelerini değiştirmediler.

Gazi sonucu öğrenmek isteyen Yunus Nadi Bey’i ertesi gün Direksiyon binasında kabul etti.

‘İki saat karşılıklı görüşlerimizi açıklayıp tartıştık. Biraz sıkıştırdım da. Ama çocukları ikna edemedim. Dilerim bu yetkilere ihtiyaç duyulmaz. Fakat bu görüşmeden çok memnun kaldım. Türkiyemizin milli egemenliğe, özgürlüğe böyle sahip çıkan, hukuka saygılı, sağlam, dürüst, dirençli, bağımsız ruhlu siyasetçilere çok ihtiyacı var. Mahmut Esat’ı zaten beğenirdim. Şükrü Bey’i de çok beğendim.’” (*)

***

O gece Maarif Vekili Esat Mehmet’in; kız öğrencilerin kısa etek, kısa kollu gömlek giymelerini uygun bulmadığını, daha kapalı giyinmelerini bir tamimle duyuracağını ifade etmesi üzerine Dr. Reşit Galip Bey; ‘Yanlış düşünüyorsunuz beyefendi, bu bir geriliktir, kadınlar eski durumda yaşayamazlar, inkılaplardan en mühimi kadınlara verilen haklardır, başka türlü Batılılaşmakta olduğumuzu iddia edemeyiz’ der. (...)

Atatürk’ün; ‘Yoruldunuz, biraz dinlenseniz iyi olacak, buyurun biraz istirahat edin!..’ demesi üzerine Reşit Galip Bey’in kalkıp gideceğini, böylelikle o derin sessizliğin ortadan kalkacağını umanlar yanılmıştı. Çünkü Dr. Reşit Galip; ‘Burası sizin değil, milletin sofrasıdır. Milletin işlerini görüşüyoruz. Burada oturmak sizin kadar, benim de hakkımdır..’ demesiyle zaten derin bir sessizlik içindeki salonda sanki hayat durmuştu. ‘Öyleyse, biz kalkalım!’ diyerek masayı terk ederken Atatürk sinirlerine hâkim olmuş, işi uzatmamıştı.” (**)

(*) Age: s. 67-69.

(**) Age: s. 209-211.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları