Orhan Bursalı
Orhan Bursalı obursali@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Medrese açarken Atatürk’e saldırma alışkanlığı

26 Nisan 2022 Salı

Cumhurbaşkanı, Ayasofya’nın yanında bulunan Fatih Medresesi’ni açarken Atatürk’e ve devrimlerine bindirdi. İki yıl önce Ayasofya’nın ibadete açılışında olduğu gibi “Ayasofya’yı müzeye çeviren zihniyet maalesef bu medreseye de tahammül edemedi..” Yine “tek parti zihniyeti” dedi.

Cumhurbaşkanı’na, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu sayesinde kendisine 20 yıl bu ülkeyi yönetme fırsatını yakaladığını, en azından bunun yüzü suyu hürmetine kurucuya bir vefa-teşekkür borcu olduğunu söylemenin abesle uğraşmak olduğunu biliyoruz.

Diyanet İşleri Başkanı zatın medrese açılışında Ayasofya’daki gibi kılıç kuşandığına ilişkin bir görüntüye rastlamadık. Ama Cumhurbaşkanı’nın hükümet ettiği insanlar arasında en düşünce birliği içinde olduğunu söyleyebiliriz. DİB, RTE’nin beyninin sureti gibi. Topluma şu veya bu şekilde kendi anladıkları din anlayışının dayatılmasında müthiş bir uyum içindeler.

MEDRESEDE NE YETİŞTİ?

Konum, aslında medreselere duyulan büyük aşk.

Medreseler ki Osmanlı’nın çağdaş bilgi ve teknoloji ile donatılmasında en büyük engelleri oluşturdu.

1453-1900 arasında, Avrupa ile Osmanlı arasında bilgi, teknoloji, bilim, teori, düşünce üretimi, sanat, felsefe gibi, Avrupa’yı, ABD’yi bugünkü durumuna getiren çağdaş alanlarda neler yapıldığına ilişkin bir zaman çizelgesi yapsak, Osmanlı’nın hanesine sürekli eksiler koymak durumunda kalırız.

Bu durum, Osmanlı’nın çöküşü ve yok oluşunun da başta gelen temel gerçeklerinden biridir.

Çağdaş üniversitelerin nüveleri 1200’lerden itibaren (Fas’ta 1000 yılından bile önce!) Avrupa’da kurulma ve üniversite kavramı şekillenmeye başlarken, Osmanlı’da 1863 ile 1874 arasında başarısız teşebbüsleri olabilmiş, ilk kez Abdülhamit 1900’da Darülfünun-i Şahane adıyla çağdaş sayılabilecek bir kuruma imza atmıştır.

DÜNYA ÇAPINDA TEK KİŞİ YOK

Medrese, hiçbir zaman üniversite olmamıştır.

Medreselerde, dünya çapında bir din âlimi, dünya çapında bir felsefeci, dünya çapında İslama yorum getirecek bir tek adam bile çıkmamıştır.

Bırakın bir çağdaş bilim insanını...

Çağdaş bilimcilerimiz medrese dışında Osmanlı’nın sonlarına doğru yaşanmaya başlanan reform-demokratik süreçlerde yetişmeye başlamıştır. Bu dönemler de insanlarımızın dünyaya gözlerini açtıkları ve batmakta olan Osmanlı’yı nasıl kurtarırız düşüncesinin parladığı zamanlardır.

Medrese, Osmanlı’ya yönetici insanlar, ulema yetiştirmiştir. Ülke çağdaş eğitimden uzak kalmış, tarikat ve benzeri kuruluşlar ülkenin ve halkın yeni ve çağdaş bilime ulaşmasını engelleyen kurumlar olarak işlemiştir.

Açılışı yapılan Fatih Medresesi ve diğer benzerleri, ülkeye ne katmışlardır?

PARLAK BEYİNLERİ ÖĞÜTTÜ

Tersine, ülkede sivrilebilecek parlak beyinleri de medrese rahlelerinde öğütüp yok edici bir makine görevi görmüşlerdir.

Her toplumda var olan yüzde 2’lik önemli büyük yeteneklerin hiçbirinin Osmanlı’da bilimde, sanatta, felsefede, düşünce alanında ortaya çıkamadığını görüyorsak, medreselerin beyin ve insan öğütücü özelliği ile karşılaşırız.

Türkiye Cumhuriyeti çağdaş bir toplum için gerekli tüm adımları attı.

Bugün ülkemizde bilimde ve teknolojide bazı yaratıcı insanlarımız çıkabiliyorsa, bu sayededir.

Bugünkü iktidar, üniversite uygulamalarıyla, aslında kazanımlarımızı da gelecekte var etmemiz gerekenleri de ezip duruyor.

DİB’de oturan zatın üniversitelere birer medrese kafası aşılamaya çalışması, iktidardan aldığı büyük destek ve iktidar yandaşlarının modern bilime ve eğitime yaptıkları saldırıları, buna paralel olarak cami ve medrese açılışlarında Atatürk’e saldırmayı bir kural haline getiriyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları