Olaylar Ve Görüşler

Ulus devlet mi? Çokuluslu devlet mi? - Doç. Dr. Mehmet Emin Elmacı

21 Mart 2025 Cuma

ABD Başkanı Trump, geçen hafta İngilizce’yi resmi dil yapan kararnamenin altına imza atmıştı. Bunu yaparken de amaç; Beyaz Saray tarafından “ABD’yi birleştirmek” olarak açıklandı. Trump, daha sonra ise “Yurtdışından tarım ürünü almayacağım ve ABD’de bulunan madenleri ithal etmeyeceğim.” demişti. Yani özüne dönme ve Merkantilist korumacı politika izlenimini vermiş ve hatta daha da ileri gidilebilirse “milli iktisat” politikası uygulayacağını duyurmuştu. Bu tavrı onun politikası hakkında bir fikir verebilir ancak sonrasındaki tavrını da görmek gerekecektir.

Osmanlı Devleti, 1789 Fransız Devrimi sonrası gelişmelere biraz uzak kalmış ve “milliyetçilik” kavramının yaratacağı sıkıntıları görememişti. Ancak 1803 Sırp ve 1821 Mora Rum isyanı sonrası “parçalanma” tehlikesine karşılık gerekli tedbirleri kendine göre almaya çalışmıştı. Osmanlı toplum yapısı din esaslıydı ve toplumu “Müslüman-Gayrimüslim” olarak ayırmaktaydı. Bu; her ne kadar “hoşgörü” ile beraber yaşamayı kolaylaştırıyor olsa bile dilde, dinde, giyside bütünüyle toplumsal olarak tam bir “ötekileştirme” yaratmaktaydı.

BİRLİK OLMAK

Devlet aklı, önce halkın bir şekilde toplum içinde kendisini “farklı ve öteki” hissetmemesi için 1839 Gülhane Hattı Hümayunu ile din, dil, cins ayrımı olmadan herkesin eşit olduğunun vurgulandığı Tanzimat Fermanı’nı yayımlamıştı. Amacı din esaslı toplum yapısının yarattığı “ötekileşmeyi” herkesin eşit olduğu algısı ile ortadan kaldırmak ve birliği sağlama çerçevesinde de “milliyetçilik” karşısında bir direnç oluşturmaktı.

Bu gelişmeler aslında “parçalanma ve bölünme” tehlikesine karşılık Fransız Devrimin “ulus devlet” yapısının birer prototipiydi. “Birlik olunması” için amaçlanan ve ilk örnekler de olsa önemli olan bu gelişmeler, 1876’da bir Anayasa ilan edilmesi ve onun 18. maddesinde “Türkçe’nin resmi dil“ sayılmasıyla güçlenmişti. Ancak dışardan gelen etkiyle oluşan “bekâ politikasına” önem verilmesi ve günü kurtarma amaçlı bir “ıslahat” olarak “eski yapı” ile “yeni yapının” aynı anda kaos oluşturması nedeniyle de fazla gelişememiştir.

Atatürk kendisinden önce de yapılanları bir “tarih” olarak okumuş ve iyi özümsemişti. Yapılan hataları ve eksiklikleri görmüş ve “tarihin tekerrür etmemesi” için “tarihten ders alarak” Milli Mücadele sonrası “eskiyi yıkan” Türk Devrimi ile ulus egemenliğini ve ulus devlet yapısını tam olarak getirmişti. Osmanlı’da “ıslahat” olarak yapılan “kurtuluş çabalarını” laik, çağdaş bir hukuk devleti kimliği içerisinde “devrim” yaparak temel olarak ortaya koymuş ve yeni bir devlet kurmuştu. O uluslaşamayan devletlerin çağdaşlaşamayacağına inanmaktaydı.

Bu sayede, Fransız devrimi ile başlayan “ayrışmayı sağlayan çok ulusluluktan, birliği sağlayan ulus devlete” geçiş Türkiye’de de sağlanmış ve tarihten gelen “Türk milleti” kavramıyla tek ulus yapısına geçilmişti. ABD bile “birliği sağlayacağı” gerekçesiyle ilk kez bir “ulus devlet” adımı atarken ve Batıdaki birçok ulus devlet, bu yapılarını güçlendirir ve korurken, ülkemizde Anayasa’da resmi dil ve kimlik ile ilgili tartışmaların olması üzüntü vericidir. “Türk” ulusun adıdır. 1100’lerden beri bu coğrafyada yaşayan herkese “Türk” denmektedir. Bu nedenle birliği sağlayacak ulus devlet yapımıza her zamankinden daha çok sahip çıkılmalıdır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları