Olaylar Ve Görüşler

Narin çocuk bizi terk etti... - ERENDİZ ATASÜ

16 Eylül 2024 Pazartesi

“Öyle bir ağlasam

Öyle bir ağlasam çocuklar

Size hiç göz yaşı kalmasa

Öyle bir ölsem

Öyle bir ölsem çocuklar

Size hiç ölüm kalmasa”

Aziz Nesin

Narin çocuk, yüzündeki narin gülüşü ve o narin bedeniyle dünyamızı terk etti. Günlerdir anaç yüreğimiz yana yana bekledik kötü haberi. Narin çocuk pedofili kurbanı mıydı, bilmiyoruz; ama yaşadığı köyün kurbanı olduğunu biliyoruz. Gabriel Marquez’in ünlü romanı “Kırmızı Pazartesi”nin bir çeşitlemesi, derin Anadolu’nun bağrında yaşandı. Kan bağını çok önemseyen feodal kültürün kucağında, kan akrabalarının kurbanı oldu bir küçük çocuk.

Narin’in pedofili kurbanı olup olmadığını belki hiç öğrenemeyeceğiz. Nemli ortamda saklanan cesette çürüme daha hızlı gelişmiş, anlaşılan. Özellikle nemli ortamda saklanmış. Cesedin bulunmasının ertesine kadar süren yayın yasağı, elbette kimi asılsız haberlerin dolaşımını engelledi; ama bir bakıma da talihsiz bir durum oldu, çünkü gerçek haberlerin de duyulma şansı kalmadı.

Narin’in gerçek akıbetini belki öğrenemeyeceğiz; ama çok iyi bildiğimiz iki husus var: Ülkemizde kadın cinayetleri ve çocuk istismarı salgın boyutunda seyretmekte ve vakaların çoğu, bilimsellik öncesi çağların kültürü olan feodal ilişkilerin günümüz ekonomik neoliberalizmi ile büsbütün çarpıtılmış halinin ağırlıklı olduğu toplumsal kesimlerde vuku bulmakta! Apaçık iki gerçeklik... İnsan bekler ki devletimiz kimi önlemler alsın. Ancak devletimiz, kadına, çocuğa tecavüze karşı oluşturulmuş İstanbul Sözleşmesi’ni yürürlükten kaldırdı...

Ülkemize özel bir durum ise şudur: Anılan toplum kesimlerinde, acımasız ekonomik ve/veya siyasal erki elinde bulunduranlar, kutsal İslamiyetin, kerameti kendinden menkul birtakım kişilerce çarpıtılmış, özünden yoksun bırakılmış bir çeşitlemesini, feodal ilişkilerin kılıfına sararak güçsüzleri, kadınları çocukları adeta nesneleştirmek için kullanmaktalar.

İnsan bekler ki laik Türkiye Cumhuriyeti’nin birer bürokratı olan Diyanet İşleri mensupları, dinimizin kötüye kullanılmasına karşı çıksın. İnsan bekler ki Türkiye Cumhuriyeti’nin din işlerinde görevli bürokratları sakin, barışçıl, sağduyulu, bilge duruşları ve tutumlarıyla bu soruna eğilsin... Narin ve diğer çocuklar bağlamında önemli bir görev düşüyor onlara!

Hz. Muhammed’in, bu çok büyük insanın, binlerce yıl önce, olağanüstü koşullarda yaşanmış büyük hayatından, sıradan insanların günümüzdeki kendi küçük hayatları için birtakım sonuçlar çıkarmalarının yanlışlığını, kendilerini dindar zanneden dinin özüyle ilişkisini koparmış kişilere anlatabilmektir, bu görev! Diyanet İşleri’nde böyle bir niyet ya da böyle bir tavır seziliyor mu?

O nedenle gözyaşlarımız yalnızca gelmiş geçmiş Narin’ler için değil, gelecekteki Narin’ler için de akıyor. “Kan, kan, intikam!” diye bağıranlara da bir söz:

Suçlular elbette cezalarını çeksinler. Ancak herhangi bir cezanın herhangi bir suçu önleyebildiği insanlık tarihinde görülmemiştir. Suçların panzehiri, kişinin yetiştiği kültürel ortamda onu suça yöneltebilecek unsurların bulunmamasıdır. “Çocuk gelin” imgesi, tarihe mal olmadıkça, kız çocuklarımız güvende değildir.

ERENDİZ ATASÜ

YAZAR



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları