Olaylar Ve Görüşler

Liberalizm ve Cumhuriyet: Bir Yeni Döneme Girerken - Dr. Barış ZEREN

27 Temmuz 2021 Salı

Kayda değer bir 23/24 Temmuz geçirdik. AKP döneminin başından beri “İttihatçı” sözünü neredeyse bir hakaret olarak kullanagelen liberal hatta muhafazakâr isimler, bu yıl Meşrutiyet devrimini anan mesajlar yayımladılar. Bu mesajlar, AKP’den kopan partilerin Atatürk’ü öven mesajlarının da bütünleyicisiydi. Dahası, bu manevranın ideolojik bir derinliği olduğu da görülüyor. Örneğin bir süredir, liberal sol akademi camiasında “post post Kemalizm” olarak anılan tartışma yani 90’lı yıllardan beri şiddeti artan Kemalizm eleştirisinin artık aşılması gerektiği fikri, ortada bir paradigma arayışının olduğunu gösteriyor. Peki nasıl anlamlandırmalı bunu? Toplumun ısrarla bağlılık duyduğu kuruluş/kurtuluş simgeleriyle bu “yeniden” bağ kurma çabası neden? Liberaller, neden Amerika’yı yeniden keşfediyorlar? Sanırım, şimdilik küçük görünen bu manevralarda yeni bir liberal dalganın ilk seslerini duymak mümkün.

GEZİ’DE AĞIR DARBE

İlk elden belirtmek gerekir ki liberal çevrelerin bu çıkışlarını, örtük bir yenilgi kabulü, mahcup bir itiraf saymak kestirmecilik olmayacaktır. Özellikle 90’lı yılların ortalarından beri, özellikle de AKP iktidarıyla birlikte Kemalizmi Türkiye’deki eksik demokrasinin hatta demokrasisizliğin sorumlusu ilan eden bu çizgi, İslamcı siyaseti de müttefik kabul ettiğini gizlemiyordu. AKP’nin iktidara gelişi bir “muhafazakâr devrimdi”, o karikatür ifadeyle “yanlış cumhuriyetin” halka yabancı figürleri, değerleri ve simgeleri tahtlarından ediliyordu. Bu uğurda, anlı şanlı “beyaz” akademisyenlerin, operasyon gazetelerinde, AKP gençlik kollarında, Fethullahçı organizasyonlarda, kurulmakta olan yeni rejime ideologluk yapmaya çalıştıklarına tanık olduk.

Buna karşılık, toplumdaki “Tehlikenin farkında mısınız?” duyarlılığını küçümsemeye varan liberal-muhafazakâr “demokratikleşme” heyecanı 2013 Gezi olaylarında ağır bir darbe yedi, 2016 yılından itibarense skandal biçimde iflas etti. Yalnızca anayasal ve kurumsal çöküş değil, önce Fethullahçı, ardından Erdoğancı siyasetin mevzi kazandıkça hak ve özgürlükleri kökünden biçen seferberlikleri, yeni rejimi desteklemede en büyük vaadi liberal demokrasi olan bu kesimleri de bütün prestijlerinden yoksun bıraktı. Üstelik, bununla da kalmadı, liberaller, yükselişine eşlik ettikleri İslamcı iktidar tarafından tasfiye edildiler, hukuksuzca hapislere kapatıldılar.

Kimi liberaller, buna “AKP’nin Kemalistleşmesi” diyerek direnmeye çalışsa da bu zorlama tahliller apaçık gerçek karşısında etkili olmadı. Sokaktaki insanın naif Cumhuriyet duyarlılığı, en sofistike teorilerle donanmış bu liberal kadrolardan öngörülü çıktı. Şimdiyse karşıdevrimin yediği evlatları, hem toplumsal meşruiyete hem kurucu mirasın şemsiyesine muhtaç kalıyor.

LİBERALİZM ÖLDÜ YAŞASIN LİBERALİZM

Ama yalnızca bir itiraf değil bu manevra, Fransızların dediği gibi “Daha iyi sıçrayabilmek için geri çekilmek”. Zira liberal çizginin prestiji ve inandırıcılığı çökse de bir siyasi proje olarak varlığının, 2016 sonrası dönemde pek sarsılmadan sürdüğü söylenmelidir. Ne de olsa siyasi fikirler yanlış çıkmakla yok olmuyor, onları taşıyan siyasi katmanlar, toplumsal sınıflar ve finansal kaynaklar ayakta kaldığı sürece o “yanlış”, yaşamayı sürdürüyor.

Türkiye’de de liberal-muhafazakâr kadrolar iktidar tarafından dışlandığı ölçüde ana muhalefetin himayesinde yaşam imkânı buldu. Ayrıca haber portalları ve medya kuruluşları, son sosyal medya tartışmalarının da gösterdiği üzere, Batı’nın hükümet ve hükümetdışı ödeneklerinden ciddi desteklerle yer yer sıfırdan inşa edildi. Bunlar, Türkiye’nin düşünen eliti açısından çekim odağı olmayı hâlâ sürdürüyor ve Türkiye’de liberal siyasetin yeni sıçrayışı için somut bir organizasyon sunuyor. 2020 AKP’sine karşı, özünde hâlâ bir “2010 AKP’si” isteyen liberal proje, bunu toplumun geniş kesimlerine kabul ettirebilmek için Cumhuriyetle barışık sinyaller verme zorunluluğu duyuyor.  

YENİ MUHALEFETE YENİ TARİH

Öte yandan liberal muhalefetin kuruluş/kurtuluş mirasına yakınlaşmasını yalnızca siyasal fırsatçılıkla açıklamak eksik kalır. Liberal-muhafazakâr düşünce, söz konusu anmalarla, tartışmalarla, göndermelerle kendisine yeni bir tarih aradığını da dışavuruyor. Bugünkü Cumhuriyet ve Meşrutiyet övgülerinin sınırlarına baktığımızda anlaşılan, bu yeni arayışın, müflis liberal tarih yazımıyla çok önemli bir ortak temele sahip olacağıdır: devrime karşıtlık. Ne de olsa müflis paradigmanın da Cumhuriyet ve Meşrutiyet karşıtlığında en temel itirazı aslında “tepeden inmecilik”, “jakobenizm”, “devletçi müdahalecilik” gibi terimler altında “devrimci” dönüşümdü. Şimdi, kuruluş/kurtuluş tarihinde parlamentarizm, çoğulculuk, uzlaşmacılık gibi “merkez” değerleri öne çıkaran ve bu tarihten devrimci kadroları, devrimci müdahaleyi ayıklayan, marjinalize eden “genç sivil” bir perspektif inşasının bizleri beklediği söylenebilir. AKP’lilerin de iştahını kabartan 1921 Anayasası öneri ve övgüleri buna başat örnek sayılmalıdır.

Türkiye, 2023 yılında seçimler dışında bir muhasebeye daha hazırlanıyor. Cumhuriyetin yüzüncü yılı, şimdiden öngörülebileceği üzere, pek çok başlığın tartışmaya açılacağı bir polemik anaforuna dönecektir. Kuruluş/kurtuluş tarihimizin kartpostal, slogan ve kâğıtta kalmış liberal yüzü, CHP başta olmak üzere bugünkü muhalefetin programında emin bir siyasal karşılık bulacaktır. Bu liberal özlemlerin en ağır yıkımlarda oynadığı rolü anımsatmak ve tarihin tekerrür etmemesi için uyarmak işi ise gönüllülerini bekliyor.

Ama belki de tarihin tekerrür etmesini umacak durumdayız. Malum, bir nevi uzatılmış 31 Mart’ta yaşıyoruz; yine liberaller, destekledikleri İslamcılarca esir edilmiş durumdalar. Ama bu kez muhalefette yalnızca Hürriyet ve İtilaf heveslileri var.

DR. BARIŞ ZEREN



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları