Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
İstanbul Sözleşmesi ve Uluslararası Hukuk - Prof. Dr. Rona AYBAY
Kısaca “İstanbul Sözleşmesi” olarak anılan ve Avrupa Konseyi’nin öncülüğünde hazırlanan uluslararası sözleşme, son birkaç gündür siyasal gündemimizde ön sıralarda yer almaktadır. Bunun nedeni, bir Cumhurbaşkanı kararıyla Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu bu sözleşmeden “çekilme” (fesih beyanı) yapılması konusunda bir metnin Resmi Gazete’de yayımlanmış olmasıdır.
Bu karara karşı, çeşitli çevrelerden yöneltilen eleştiriler ve türlü engellemelere karşın kadın örgütlerince yapılan gösterilerde dile getirilen protestolar başlıca üç kategoriye ayrılarak özetlenebilir:
Birinci kategorideki eleştiriler, Cumhurbaşkanı kararının anayasal açıdan incelenmesine dayanmaktadır. İç hukukumuz açısından yapılan bu değerlendirmede söz konusu Cumhurbaşkanı kararının “anayasaya aykırı”, bu girişimin anayasal temelden yoksun ve dolayısıyla “yok hükmünde” olduğu ileri sürülmektedir.
KÖTÜ GİDİŞİN İLK ADIMI
İkinci kategoriye giren eleştirilerde ise yurdumuzda bir yandan “kadın cinayetleri “ adı verilen vahşet örneklerinin sayısındaki artışın öte yandan kadınların, çocukların ve cinsel tercihleri farklı olan insanların uğradığı saldırıların yaygınlığı karşısında bu kararın şiddeti teşvik edici sonuçlara yol açması olasılığına dikkat çekilmektedir.
Üçüncü kategorideki eleştiriler ise konuya “tutarlılık” ve “siyasal ahlak ilkeleri” açısından bakmaktadır. Bu görüş, onaylanmasının uygun bulunduğuna ilişkin kanunun, TBMM’de (çekimser kalan bir üye dışında) bütün milletvekillerinin oylarıyla kabul edilmiş olduğu gerçeğine dikkat çekmektedir. Böyle bir kanuna dayanılarak onaylanmış bir uluslararası sözleşmeden, birdenbire ve gerekçeleri açıklanıp, tartışılmaksızın çekilmenin siyasal ahlakla ve parlamentonun iradesine saygı ile bağdaşmadığı belirtilmektedir.
Bütün bunlara ek olarak ya da en başta belirtilmesi gereken bir önemli nokta da şudur: İstanbul Sözleşmesi’nden böyle, görüşülüp tartışılmadan çekilmenin, kötü bir gidişin ilk adımı olması olasılığı vardır. Bunun, sonuç olarak uluslararsı sözleşmeler alanında, Atatürk Cumhuriyeti’nin temellerine kadar varan bir takım girişimlerin başlangıcı olmasından kaygı duyulmaktadır.
Ancak bütün bunlar, bizim açımızdan ne denli önemli olursa olsun, sonuç olarak bizim iç hukuk alanımızın sorunlarıdır.
ULUSLARARASI HUKUK AÇISINDAN DURUM
Uluslararası sözleşmelerde “çekilme” (fesih) konusunu düzenleyen hükümlere yer verilmesi olağan sayılması gereken bir durumdur. Uluslararası antlaşmalar (sözleşmeler) konusunda en kapsamlı düzenleme olan 1969 Viyana Sözleşmesi de 42. maddesinde devletlerin, bir takım koşullara ve usullere uyarak taraf oldukları sözleşmelerden çekilebileceklerini belirtmektedir. Kısaca İstanbul Sözleşmesi olarak anılan sözleşmenin Türkçe çevirisinde “Sözleşmenin Feshi” başlığı altındaki 80. maddesi de aynı konuyla ilgilidir. Bu düzenlemede, İngilizce metinde “denunciation” sözcüğüyle anlatılan durum, bir sözleşmeye taraf olan devletin, taraf olmanın yükümlülüklerinden kurtulma isteği anlamına gelmektedir. Böyle bir istekte bulunmaya her taraf devletin hakkı vardır; devlet, belli usullere uyularak yapılacak bir bildirimle sözleşmeye taraf olmaktan çıkabilmektedir.
Bunun usulü, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine resmen bir bildirimde bulunulmasıdır. Bu bildirim yapılmadığı sürece taraf devletin ilgili sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükleri sona ermez. Bu yükümlülüklerin ortadan kalkması için, bildirimin Genel Sekretere ulaşmasından başlayarak üç aylık bir süre geçmesi gerekir. Bu sürenin sonunda, ilk ay başında çekilme kesinleşir.
SONUÇ
Türkiye’nin bu bildirimi yaptığı, Avrupa Konseyi web sitesindeki yeni konulmuş bilgiden anlaşılmaktadır. Avrupa Konseyi Genel Sekreteri, bizim iç hukukumuzdaki “geçerlilik” tartışmalarıyla ilgilenmek durumunda değildir; ona ulaşmış ve biçim (şekil) bakımından uluslararası hukuka uygun bir bildirimin gereğini yapmakla yükümlüdür.
Bu durumda Türkiye 1 Temmuz 2021 tarihinde sözleşmenin tarafı olmaktan çıkacaktır. Böylece Türkiye, ilk imzacısı olduğu bir uluslararası sözleşmenin, ilk çekileni olmak gibi, herhalde pek görülmemiş bir durum yaratmış olmaktadır.
Şimdi 1 Temmuz’a kadar geçecek sürede “çekilme” (fesih bildirme) kararının Türk tarafınca geri alınmasına
olanak vardır. Bu konuda eleştirilerden, protestolardan vazgeçilmesi elbette söz konusu olmamalıdır. Siyasal
iktidarın, bu kararın geri alındığına ilişkin bir bildirimle durumu
düzeltmesine olanak vardır.
PROF. DR. RONA AYBAY
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- İlk kez tek bir fotonun nasıl göründüğü gösterildi
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- Yıkılması gerekiyor!