Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Eşitlik ve özdeşlik üzerine
Uygarlıkların kökeni ne yazık ki köle emeğine dayanır. Köleliğin amansız beyaz adamın eline düşmüş Afrika zencilerine özgü olduğu sanılmasın; İstanbul’da 1911’e kadar, saray haremlerini dolduran kadınların ve harem ağalarının da alınıp satıldığı esir pazarlarının varlığı anımsansın. Yakın zamanlara dek evlerde–aile üyesi etiketi altında- ücretsiz çalıştırılan “beslemeler’’ de unutulmasın. Köle emeğine bu denli batmış bir halk olarak “geleneğimizdir’’ diye, köleliği savunduğumuz günler de gelecek mi acaba? Kuşkusuz tarihimiz bize bu hakkı vermez; ama muktedirlerin köle tutkusunu; ve muktedir olmayanların köleliğe kayma arzusunu açıklar. Özgürlük kolay değildir; başı boşluk anlamına gelmez; kişinin verdiği kararların sorumluluğunu taşıyabilmesidir.
Köleci uygarlıklar tarih sahnesinden çok kötü bir mirasla çekildiler; kadının erkeğe nispetle aşağı bir yaratık olduğu ve ona bağımlı yaşaması gerektiği kavramı, çaresizin muktedirce sömürülmesini kanatıp iltihaplandıran bir ikinci yara olarak insanlık ayıbını derinleştirmektedir.
Kadın özgürlüğü
Efendiler/ fiili köleler ayrımına isyan Fransız İhtilalinin “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” sloganıyla söz buldu; örtük köleliğe karşıtlık ise 1917 Sovyet devrimiyle eyleme döküldü. Kadın özgürlüğünün gerek tarihsel, gerek kavramsal olarak insanların eşitliği fikriyle kopmaz bağlarını akılda tutmakta yarar var. Akılda tutulması gerekli bir diğer husus, insanlar arası eşitliğin daha yürünecek çok yolu bulunan bir süreç olduğudur; yasa önünde kadın erkek eşitliği ilk ve vazgeçilemez adımdır; ama yeterli değildir.
Kadınların bir alt-insan türüne mensup eksikli yaratıklar olmayıp tıpkı erkekler gibi tüm birer insan olduğunu kabul edemeyenler, kadın - erkek eşitliğini ısrarla öz- deşlik yani aynılık olarak algılayıp, doğaya ters buldukları için ret ederler. Oysa bütün insan tekleri biriciktir, kimse bir diğeriyle özdeş değildir.
Cinsler arası eşitlik
Genelde insanlar, özelde cinsler arası eşitlik, bireylerin devlet, toplum, kültür önünde farklı ölçütlerle değerlendirilmemeleri ve eşit fırsatlara sahip olmaları anlamına gelir. Birleşmiş Milletlerin imzacı devletlerindinde yasa hükmünde olan “Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığı Önleme Sözleşmesi” eşit işe eşit ücret ilkesini savunduğu kadar, kültürel yani geleneksel önyargıların, özellikle cinsellikle ilgili olanların kadınları nasıl ezdiğini saptar; ve bu kültürel özelliklerle - onların kutsanması yerine ? mücadele edilmesini görev olarak imzacı devletlere yükler. Türkiye Cumhuriyeti imzacı bir devlettir!
Osmanlı’nın yıkılma döneminde aydınlarımız kadın meselesi üstüne kafa yormadılar değil; ama hep mahcup, hep tereddütlü idiler. Kadının tıpkı erkek gibi tüm bir insan olduğu için eşit ve özgür olması gerektiğini telaffuz edemediler, belki düşünemediler bile. Kadınlarımız için hukuksal, toplumsal, eğitsel eşitliği gerçek anlamda gündeme getiren ilk kişi, kadının anatomik ve fizyolojik özelliklerinin toplumsal etkinliği önleyici ve kadına farklı bir ahlak dizgesinin uygulanmasını gerektirici olmadığını derinden kavrayan Mustafa Kemal Atatürk’tür (Bknz. Mustafa Kemal Atatürk’ün Karlsbad Hatıraları, Türk Tarih Kurumu, 2. Bsk., 1991).
Diğer düşünce insanlarımız niye bu kadar mahcuptu? Yanıt açıktır: Taassup yüzünden. Taassup dillerini olduğu gibi düşünme yetilerini de bağlıyordu.
Cinsel saldırganlık
Kadın-erkek eşitliğinin ve kadın özgürlüğünün karşıtları dinimizin kadınlara ne kadar şefkatli olduğunu vurgularlar. Kutsal metinlerin yorumlanması bir uzmanlık işidir ve bu satırların yazarının bu konuda bir iddiası yoktur. Ancak dine dayandığı iddia edilen toplumsal uygulamalar, hepimizin işidir, çünkü hepimiz aynı toplumda yaşamaktayız. İslam hukukunun uygulandığı ülkelerde manzara içler acısıdır. Kadınlar diğer ülkelere göre kıyaslanamayacak derecede şiddete maruz kalmakta, dövülmekte, öldürülmektedir.
Cinsel saldırganlığı önüne geçilmez bir doğa gücü olarak kabul edilen erkeğe, onayı olmayan kadına dokunmanın erkeği onursuz konuma düşürdüğünün anlatılması yerine, bu felaketten korunma sağladığı iddiasıyla neredeyse bebeklik çağındaki kız çocukları bile tesettüre sokulmaktadır! Kuşkusuz şeriat uygulamalarının toptan değil, birer birer, başka isimler altında hukuk sistemine sokulması durumun özünü değiştirmemektedir. Yasa önünde eşit yurttaşlık şemsiyesi zedelenmeye görsün, muktedirin lütfedecekleri yoksula verilen sadakaya benzeyecektir.
ERENDİZ ATASÜ
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
En Çok Okunan Haberler
- İstanbul'un 7 ilçesinde yarın su kesintisi uygulanacak
- 250 bin TL'nin getirisi ne kadar?
- İstanbul'da aile katliamı
- İktidarın '25 Kasım' korkusu
- Malatya depremi: 'Endişe verici' diyerek uyardı!
- Hedefteki teğmenlerle ilgili yeni gelişme!
- Akalın'dan İYİ Parti'yi karıştıracak açıklama
- Kan donduran 'taciz' iddiası
- İmamoğlu'ndan, Tekin'e 'belgeli' kreş yanıtı
- TÜPRAŞ'tan açıklama geldi