Olaylar Ve Görüşler

Doğan Avcıoğlu: Devrimci ve tabu yıkıcı - Gökhan ATILGAN

04 Kasım 2021 Perşembe

İlhan Selçuk ile 26 Ekim 2000 tarihinde Cumhuriyet’in Cağaloğlu’ndaki genel merkezinde kendisinin de kurucularından biri olduğu Yön dergisi üzerine uzun bir söyleşi yapmış ve bu tarihi söyleşiyi kaydetmiştim. İlhan Selçuk bu görüşmede Doğan Avcıoğlu’nun ölmeden önce kendisine “2000 yılına kadar yaşayacağım ve haklı olduğum ortaya çıkacak” dediğini aktarmıştı. Bu ifadedeki 2000 yılı yaklaşık olarak AKP’nin iktidara gelişini simgeliyordu; yani Cumhuriyetin 80 yıllık serüveninin sonunda İslamcı bir iktidarla tanışmasını ve bu iktidarın neredeyse bir çeyrek asrı alıp götürmesini...

Bugün 38. ölüm yıldönümü olan Doğan Avcıoğlu 2000 yılına kadar yaşayamadı ve AKP’nin iktidara gelişini göremedi. Eğer yaşayabilseydi ve İslamcı bir iktidarın Cumhuriyetin onlarca yıllık tarihinin üzerini bir ağ tabakası gibi kapladığını görseydi doğru bildiği gerçekleri aydınlara ve halka anlatmak için devrimci bir iradeyle gece gündüz demeden çalışırdı. 

Gelin bugün Doğan Avcıoğlu’nun serüvenini kısaca hatırlayalım ve onun mesajını bir kez daha anlamaya çalışalım.

SOSYALİZM AŞILI KEMALİZM

Doğan Avcıoğlu Kemalist gelenekten gelen ve geleneğine gururla bağlı olan bir aydındı. Bununla beraber, Paris’te öğrenim gördüğü yıllarda Marksizmle de tanışmıştı. Toplumsal yapıda ve bu yapıdaki ilişkilerden doğan sınıf egemenliği ilişkilerinde Kemalist devrimin Marksizmden yararlanılarak daha devrimci bir çizgiye taşınması gerektiğine inanmıştı. Ona göre Kemalizm ancak sosyalizm aşısıyla yoluna devam edebilirdi. 

Doğan Avcıoğlu, başyapıtı Türkiye’nin Düzeni’nde özünde şöyle bir tarihsel hikâye anlatmıştı:

Türkiye’de geride kalmışlığın sonuçlarına, geri sınıfların tahakkümü altındaki emekçi sınıflardan bir itiraz ya da isyan gelmiyordu. Bu sınıflar, geleneksel ve dinsel ideolojilerin etkisi altında tevekküle dayalı bir hayat sürüyorlardı. Geriliğe isyan, ancak düşün ve eylem düzeyinde toplumun en ileri ve zinde kuvvetlerini temsil eden vatansever, milliyetçi, ihtilalci ya da devrimci aydınlardan gelebiliyordu. Fakat bu aydınlar geleceğini savundukları vatanı kurtarmak, bağımsızlaştırmak ve kalkındırmak için emekçi sınıflarla birleşemiyordu. Çünkü emperyalizm ve onunla işbirliği halindeki hâkim sınıflar “milliyetçi - devrimci” aydınlar ile emekçi kitleler arasına bir “demir perde” çekmişti. Bu demir perdenin özünde halkı tevekküle, lakaytlığa, kaderciliğe ve şükürcülüğe razı edecek düşünce, davranış ve tutum alma biçimlerini koşullandıracak dinsel, kültürel ve ideolojik mayalar vardı.

DÜZEN DEĞİŞMEDEN...

Milliyetçi - devrimci aydınlar genel olarak bu demir perdeyi yaratan düzene değil, onun yarattığı görünümlere odaklandıkları için köklü ve kalıcı çözümler geliştiremiyor, alternatifler üretemiyorlardı. Siyasi iktidarı kontrol ettikleri tarihsel uğraklarda ise halkı kazanarak düzeni değiştirmeye koyulmak yerine, yüzeysel reformlarla yetiniyorlar ve hâkim sınıflarla uzlaşmaya girerek zevahiri kurtarmaya koyuluyorlardı. Bu düzeltimler de genellikle halkın geleneksel değerleriyle bağdaşamadığı için halktan iyice kopuyorlar ve nihayetinde iktidarın kontrolünü yeniden tutucu güçlere kaptırıyorlardı. Ufukları kurulu düzen değişmeksizin toplumun değişemeyeceğini görmeye yetmeyen milliyetçi - devrimci aydınlar, atılıma kalktıkları her tarihsel uğrakta ışık geçirmez demir perdeye çarpıp düşüyorlar, sonra tekrar doğruluyorlar, atılımlarına tekrar başlıyorlar ve yine kapkara demir perdeye çarpıyorlar, yine yıkılıyorlardı. Hikâye böyle devam edip gidiyordu. 

AVCIOĞLU’NUN KAVRAYIŞI

Türkiye’nin Düzeni’nin anlattığı hikâye kısaca buydu. Ancak o, sadece geçmişin hikâyesini anlatmakla yetinmiyordu. Gerilikten kurtulmanın, bağımsızlığı kazanmanın yolunu da tarif ediyordu. Bu yol, düzeni değiştirecek devrimci bir iktidarın kazanılmasından geçiyordu. Gelgelelim devrimci bir iktidarın kurulu düzeni yıkıp yeni bir düzen inşa etmesi emekçi halka dayanmadan mümkün değildi. Bu yüzden devrimin eşgüdümlü olarak yürütmesi gereken dört görevi vardı: İktidarı almak, onu mevcut düzeni çözmeye sevk etmek, halkı kazanmak ve yeni bir düzen kurmak. Türkiye’nin Düzeni’ndeki çözümlemeye göre, kalkınma bir düzen değişikliği sorunuydu, düzen değişikliği iktidar sorunuydu, iktidar sorunu devrim sorunuydu, devrim sorunu da emekçi halkı kazanma sorunuydu. Doğan Avcıoğlu’nun öngördüğü yeni düzen ise kapitalizmi aşmayı ve sosyalizme açılmayı hedefleyen bir düzendi. Böylesi bir kavrayış Türkiye’nin Düzeni’ni ve yazarını Marksist devrimciliğin tümüyle içine yerleştirmese bile onları sıradan cuntacılığın kesinlikle dışında tutuyordu. Doğan Avcıoğlu bir tabu yıkıcı, bir devrimciydi.

GÖKHAN ATILGAN



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları