‘Muhatap’ kim kavgası

26 Ekim 2024 Cumartesi

Evvelce gündem haftada bir veya iki kere değişirdi. Artık aynı günde üç önemli gündem maddesiyle karşılaşır olduk.

Bu da AKP tarzı bir “gelişme” işareti olsa gerek.

Gerçekten aynı gün içinde Bahçeli’nin yeni “Kürt açılımı”nı konuşup tartışmaya vakit bulamamışken, bazı özel hastanelerde yuvalanan “yeni doğmuş çocuk cinayetleri çetesi” karşımıza çıktı. 

Derken aynı 24 saat içinde FETÖ terör lideri Fethullah Gülen’in ABD’de öldüğü haberi önümüze düştü. Tam onu konuşmaya başladığımız sırada Ankara sınırları içinde bulunan TUSAŞ Savunma Sanayii tesislerine yönelik terör saldırısını yaşadık. 

İyi de... Bu durum bir “gelişme”ye mi, giderek daha yoğun bir “kaos” dönemine yaklaşmakta olduğunuza mı delil teşkil ediyor.

Bence sorgulamaya değer.

Elbet bunların hepsini aynı yazıda tek tek ele almak imkânsız. O nedenle ben kamuoyunu uzun süre işgal etme ihtimali yüksek olan “Bahçeli’nin Kürt açılımı”na değineceğim:

Bahçeli, siyasi hayata şok edici sürprizler sokan bir siyasetçidir. Bunun en unutulmaz örneği, Bülent Ecevit merhumun başbakanlığı döneminde, -Türkiye bir ekonomik bunalımla boğuşurken- DSP-MHP koalisyon hükümetini en zayıf anında çaresiz bırakıp Türkiye’yi erken seçime sürüklemesiydi. Nitekim o “zamansız” hamle AKP’yi tek başına iktidara getirdi ve 22 senedir Türkiye hâlâ o “sürprizin” bedelini ödüyor.

Şimdi biz “Bahçeli’nin Kürt açılımı” diyoruz ama aslını konuşalım: 

Bu Bahçeli’nin değil, “Tayyip Erdoğan’ın Kürt açılımı”dır. Nitekim Bahçeli bu konuyu, Tayyip Erdoğan’ın eylülün sonunda Bahçeli’ye yaptığı ziyaretin hemen ardından ortaya attı. 

Ve şaşkınlık içindeki gazetecilere, DEM Partisi liderleriyle TBMM Genel Kurulu’nda el sıkışmasının nedenini açıklarken:

“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği görevi yapmak için” dedi. 

Böylece Cumhur İttifakı’ndaki ilişkinin “ortaklık” değil “hiyerarşik” olduğunu da itiraf etmiş oldu.

Özellikle Bahçeli’nin “Öcalan’ı gerekirse TBMM kürsüsünden konuşup PKK’yi lağvettiğini haykırmaya” çağırması, kural tanımazlıkta, tüm ölçüleri yok saydığını ortaya koydu.

Derken TUSAŞ’a yapılan terör saldırısını yaşadık. Çünkü o saldırı, aslında PKK’yi Kandil’den 25 senedir “Öcalansız” yöneten kadronun, Öcalan’a ve Türk hükümetine, “Barışmak ve bu konuyu bir sonuca bağlamak artık ne Öcalan’ın ne de DEM partisinin elindedir. Bu konunun muhatabı biziz” demekti.

O nedenle Kandil, yeğeni DEM milletvekili Ömer Öcalan aracılığıyla Türk kamuoyuna Koşullar oluşursa bu çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim”mesajı veren Öcalan’ı da tekzip etmiş oldu. 

Bunun sonunda sadece DEM Parti milletvekillerinin, Erdoğan’a bir sonraki dönemde cumhurbaşkanı yolunu açmak için kurulan bu tezgâha destek verip vermediklerini değil, Kürt oyları konusunda son sözü söyleme hakkının Öcalan’a mı, Edirne cezaevinde hukuksuz şekilde alıkonan Selahattin Demirtaş’a mı yoksa Kandil’den “Biz gerekirse Ankara’da bile terör eylemi yapma gücüne sahibiz” mesajını gönderen Kandil’e mi ait olduğunu göreceğiz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Birkaç soru 19 Ekim 2024
Oyunun iç yüzü… 12 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları