Doğru Bir Kalem

03 Kasım 2013 Pazar
Ne yazmalı?
Günler esintiler gibi uçup gitmekte...
Sen daktilo başında bekliyorsun eşref
saatinin gelmesini.
O “eşref saati”ni sen bir iş için, sen bir
belirsiz umut için beklersin ama, eşref saati
gelmez bir türlü...
Kış geldi. Yağmurlar bir iyimserlik havası
vermiyor, tersine senin içinde yeni hayallerle,
yeni güçler çırpınırken zaman o ağır yürüyüşüyle
geliyor, gidiyor.
Bir de bakıyorsun bir yaş daha almışsın.
Bir bir gitmiş zaman elinden. Otur hesapla,
daha ne kadar günün kaldığını... Yazmak
için, yaratmak için, aşk için...
Geçmiş yıllar gerilerden sesleniyor. Bizi
burda unuttun, sesimizi bile duymaz oldun...
Yok içimdesiniz, o sesler kulağımı çınlatıyor.
Acı mı, tatlı mı bir şeyler müjdeliyor.
Sen kendinle uğraşmayı bırak, bak topluma
insanlara. Onlar da seninle birlikte düşe
kalka yetişmişler. Daha dün on sekizinde,
yirmisindekiler bugün yaşlı başlı adamlar...
Her biri ne umutlarla zamanını harcamış, bir
şeyler bulacağını bekleyerek yarınların koşup
gelmesinden.
On sekizindeydim. Savaş çıkmıştı. Alman
orduları Fransa’ya yürümüş. Zaferler kazanarak
Paris’i bile ele geçirmişlerdi. Paris, hayallerimizin
kenti. Ancak kitaplarda, filmlerde
gördüğümüz ve bizim de Parisli bir genç
olarak yaşamayı düşlediğimiz.
Hazır ol dediler, geçen savaşta liselileri
bile askere aldılar, bu kez sıra sizde. Haydi
askere, vatanı kurtarmaya olsa keşke, değil
dünya güzelliklerini paylaşamayanların çekişmesine
bir araç olmaya...
Nerden nereye? Oysa bu gece bambaşka
düşünceler içindeydim. Öyle olmak istiyordum.
Gündelik yaşamdan kopmak, bildiğim
bilmediğim, tanıdığım tanımadığım bir serüvenin
içinde yitip gitmek. Bir ömür boyunca
kaç kılıktan kılığa gireriz. Kendimiz bilmeyiz,
bizde bir değişme yok, deriz. Oysa sen çoktan
gittin başka yerlere, o eski genç, hayalci
adam yok oldu. Bir garip serüvende yaşadı,
yaşıyor, belki biraz daha yaşayacak.
Bıraktım daktiloyu, yazım yarım kaldı.
Zaten ne diyeceğimi bilemiyordum. Koptum
işlemek istediğim konulardan, insanlardan?
Balkona çıktım, karşımda ay parıl parıl
bakıyor. O hiç değişmez, ya tekerlek olur, ya
yarım porsiyon. İkisini de beklerim.
Ne yazmalı derken karşımda oturan eşim
güldü: “İşte yazdın ya. Yarın öbürgün bu yazıyı
okuyanlar senin bu karmakarışık toplumun
darmadağınıklığından kendini şaşırmış, bambaşka
bir adam saymış olmana gülecekler.”
Öyle de olsa, ben kendimim, ben kendimin
eleştirmecisiyim. Özü, sözü doğru bir kalem.
Yetmez mi size...


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yağmurda Bir Gün 20 Mart 2014

Günün Köşe Yazıları