2024 yazı...

11 Ağustos 2024 Pazar

Gençliğimde, 70’lerde izlediğim La Cage aux Folles/Çılgınlar Kafesi isimli harikulade bir film vardı. 

Henüz Ferzan Özpetek ufukta görünmemişti, “eşcinsellik” her dem konuşulan bir mevzu değildi. 

Türkçeye Çılgınlar Kulübü olarak çevrilen “La Cage”, eşcinselleri eksenine oturtan ilk filmdi. 

İtalya’nın medarı iftaharı Ugo Tognazzi ile Fransız sinemasının yıldızlarından Michel Serrault’nun, eşcinsel bir çifti canlandırdığı öykü, St. Tropez’nin “travesti/drag queen” bir gece kulübünde geçiyordu. 

Daha kadınsı figürü oynayan Michel Serrault, Huysuz Virjin misali her gece Cote d’Azur’ün nam salan bu çok meşhur mekânında sahne alıyor, sözüm ona maço Ugo Tognazzi de kulübün CEO’luğunu yapıyordu.

İtalya’nın o yıllarda, Muammer Karaca profilindeki aktörlerinden olan Tognazzi’nin canlandırdığı Renato isimli karakterin, eşcinsellik evresi öncesinden olma da bir oğlu vardı.

Oğlan, bula bula dönemin en muhafazakâr partisi -Ahlaki Düzen Partisi- liderinin kızına âşık olup evlenmek istiyor, babasını müstakbel dünürleriyle tanıştırma peşine düşüyordu. 

Ahlaki Düzen’in lideri ile karısı bunun üzerine, kendilerine gayet sıradan, normal bir kadın-erkek, karı-koca rolü yapan Tognazzi ile Serrault çiftinin evine geliyordu. 

O andan itibaren kasıklarınızı tuta tuta gülmekten kendinizi alıkoyamıyordunuz. 

Ahlaki Düzenci’lerle, “Çılgınlar Kulübü”nün alternatif dünyası arasnıdaki uçurumlar ve birbirinden matrak, düşündürücü tezatlar, bundan çarpıcı sergilenemezdi. 

Paris Olimpiyatları’nın açılışında “La Cage aux Folles”ü hatırlamadan edemedim. 

Açılışta “Son Yemek” tasvirine atıf olduğu varsayılan ve yapımcılar tarafından zinhar sahiplenilmeyen alegoride yer alan “drag queen”li gösteri beni damardan yıllar öncesinin “Çılgınlar Kulübü”ne götürdü.

KİMLİKÇİLİĞİN TIRMANIŞI

Paris Olimpiyat gösterisindeki “drag queen”lerin kılıkları, kıyafetleri, makyajları kadar, yerli ve mili Reis’imizden, Trump’ına ve yine Meloni’nin “Kardeşleri”ne değin gösteriyi lanetlemek için art arda sıraya giren “Ahlaki Düzen”ciler, bu tür şeylere sadece güldüğümüz 70’lerin özgür, hafif, liberal dünyasını özletti. 

“Nereden, nereye?” diye düşündüm: “Dünya nerelerden nereye savruldu?”

2024 yazı, tuhaf bir yaz. 

Konu filmden açılmışken görmüş olduğum bir de Summer of ‘42/ 1942 Yazı isimli bir film vardı. İkinci Dünya Savaşı’nın orta yerinde bir ergenin beklenmedik bir aşkla sarsıldığı, dramatik, unutulmaz bir yazı anlatıyordu. 

2024 yazının hiçbir romantik yanı yok. Ama bana izlerini ömür boyu hissettirecek çok dramatik bir dönüm noktası yaşıyormuşuz gibi geliyor.

Sporla, sporculukla hiç ilgisi olmayan, 1970’ler gece kulübü görünümlü bir performansla açılan olimpiyat seremonisi bile hayli “değişik”.

Eşcinsellere, eşcinselliğe önyargım yok ama Türkçeye “duyar kasmak” olarak çevrilen kimlikçi “woke” siyasetinin “drag queen” göndermeleri ile bir spor olayında dahi önümüze konması, artık bundan böyle “araçsallaşmadan” nasibini almayacak hiçbir olgunun kalmadığını gösteriyor.

Tümüyle kimlikçiliğe yaslanan bu “woke-anti woke” çatışması; tamamen başka bir biçimde son bir aydır İngiltere’de sürmekte olan, göçmen-Müslüman karşıtı ayaklanmada da karşımıza çıkıyor. 

Southport kentinde malum küçük üç kız çocuğu temmuz başında hunharca bıçaklandı ve katledildi. 

Yöneticiler, failin 18 yaş altında olması nedeniyle bir süre kimliğini açıklamak istemedi.

Boşluğu fırsat bilen aşırı sağcılar, sosyal medyada “eli bıçaklı canavarın” bir Müslüman olduğunu ileri sürerek nefreti jet hızıyla Müslüman göçmenlere ve azınlıklara yönelttiler. 

Kısa sürede yangın ülkeye yayıldı. 

Mülteci barınakları ateşe verildi. Müslüman mezarlıklarına, camilere saldırıldı. Beyaz olmayan herkes hedefe kondu. 

BEYAZ KİMLİK SİYASETİ İÇİN BİR MİLAT 

“Kimlik siyaseti” ile tırmanan isyan, yaygınlığı açısından şimdiye dek hiçbir yerde benzerine rastlanmayan bir çapa büründü. 

Yetmezmiş gibi, eski Twitter/X’i satın alan, yüz binlerce takipçisi olan, aşırı sağcı multi milyarder işadamı Elon Musk attığı kışkırtıcı mesajlarla yangını, üzerine benzin dökerek körükledi. 

Irk ayrımcılığının merkez üssü “apartheid” Güney Afrika’sında doğup büyüyen Musk, İngiltere’nin çiçeği burnunda bir aylık İşçi Partisi Başbakanı Keir Starmer’ı, “sırf Müslümanları kollamakla” suçlayarak hedefe oturttu. 

İngiltere’nin bir “iç savaş” eşiğinde olduğuna dair kaygı veren twit’ler attı.

Çok sayıda “ilk”le karşı kaşıyayız. 

1. Bir sosyal medya patronu, rahatlıkla bir yabancı ülkenin iç işlerine karışıyor ve bir hükümet/devlet başkanı edasıyla “racon” kesiyor. 

2. Etnik-dini kimlik ayrıştırması üzerinden aleni ve açık “beyaz kimlik siyaseti"nin çok tehlikeli ilk köşe taşları döşeniyor ki Musk’ın desteğine sahip Trump’ın başkan adayı olarak izlediği siyasi çizgi de tam bu. Seçimleri eğer alırsa, bu çizgi artık kolayına dönüşü olmayan bir mecraya girebilir. 

Buradan devam ederiz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

CHP tüzük kurultayı 1 Eylül 2024

Günün Köşe Yazıları