Necati Özkan

Barışçıl değişim

08 Mayıs 2023 Pazartesi

Artık sadece günler kaldı. Bu hafta sonu sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en önemli seçimlerinden birini gerçekleştireceğiz. Bu seçimle tüm dünya otokrat bir liderin seçimle değişip değişmeyeceğini görecek. 

1950’den bugüne dünyada 473 otokrat lider yönetimi kaybetmiş. Bunlardan 180’i ülkenin kuralları açısından “normal” sayılan bir şekilde; seçimi kaybederek, görev süresini doldurarak, istifa ederek ve politbüro/askeri cunta gibi rejim aktörlerinin uzlaşması ve değişim kararıyla koltuktan ayrılmış. 70 civarında lider görev başında hayatını kaybetmiş. 153 lider kendi kontrolündeki askerlerin darbesiyle görevden uzaklaştırılmış. 40 civarında lider ise halk ayaklanmasıyla iktidarı terk etmek zorunda kalmış.

Literatürdeki dünya örnekleri kitlesel siyasi partiler tarafından desteklenen otokratların, genellikle iktidarı devretmeme eğiliminde olduklarını gösteriyor. Bunun en önemli istisnası Türkiye. 1950 yılında İsmet İnönü çok büyük bir parti gücüne, bürokratik ve askeri desteğe rağmen, seçimleri kaybedince görevi rakibi Celal Bayar’a bıraktı.

Türkiye tecrübesi, darbe yoluyla işbaşına gelen asker kökenli otokratların da barışçıl şekilde görevi devretmesi nedeniyle dünya tecrübelerinden farklılık gösteriyor. 1960’ta darbe yapan generaller, iki yıl içinde görevi sivillere devretmeyi bildi. Aynı şekilde 1980’de darbeyle işbaşı yapan Kenan Evren, aleni şekilde karşı olduğu Turgut Özal seçimleri kazanınca yetkiyi vermeyi bildi.

Son günlerde sadece Türkiye’de değil tüm dünya kamuoyunda tartışılan AKP ve Erdoğan seçimi kaybederse görevi devreder mi sorusunun cevabı, bence Türkiye’nin tecrübesinde saklı. Türkiye’nin demokrasi tecrübesi, ne tür hukuksuzluklar yapılırsa yapılsın görev değişiminin barışçıl biçimde gerçekleştiğini gösteriyor. Çünkü burası, seçmenin ferasetine ve devlet kadrolarının hukuka bağlılığına hâlâ güvenebileceğimiz bir ülke. Bu ülkenin bürokratları, güvenlik görevlileri ve yargı organları eninde sonunda değişim talebinin ne denli güçlü olduğunun farkında. Ve yanlış yollara sapmanın bedelinin ne kadar ağır olacağını da bilecek olgunlukta. 

Nasıl 6 Mayıs 2019’da İstanbul’da yanlış yapanlar karşısında milleti bulduysa, bu kez de bulacağını bilirler. Gerçekten de bir avuç insan dışında, hileli, şaibeli bir sonucu dayatmak isteyenlerin gayretlerini boşa çıkaracak demokratik iradeye sahip bir seçmen var bu ülkede. 

Seçime bir hafta kala ittifakların oy konsolidasyonu yaptıklarını ve seçmenlerin ittifaklar arası hareketlerinin neredeyse kalmadığını söyleyebiliriz. Ancak her bir ittifakın kendi içinde oy geçişleri hâlâ devam ediyor. Bir başka ifadeyle, ittifakların ve adayların kampanyalarının, rakip taraftaki seçmeni ikna edemediğini, toplumsal rıza ve çoğunluk iradesi oluşturamadığını söyleyebiliriz. 

Oldukça yüksek bir katılımın gerçekleşeceği anlaşılan seçimlerin ilk turda bitip bitmemesini, Sinan Oğan ve Muharrem İnce’nin alacağı toplam oy oranı belirleyecek. Seçime bir hafta kala toplamda yüzde 8-9 bandında olan bu iki adayın oy oranları toplamı yüzde 6’nın altına düşerse ilk turda seçim sonuçlanabilir ve Kemal Kılıçdaroğlu seçimden zaferle çıkabilir.

Ne var ki TBMM seçiminde iki tarafın da tek başına 300’ü geçecek bir çoğunluğa erişemeyeceği anlaşılıyor. Her halükârda bir azınlık hükümeti formülüyle karşı karşıya olacağız. Bu da sandıktan koalisyon çıkacak demektir. Ki gayri meşru gecekondu rejimi ve sınırsız yetkiler nedeniyle dejenere olmuş tek adam döneminden sonra koalisyonun Türkiye için uzlaşma ve ortak akıl dönemi olacağı ve bunun da ülkeye iyi geleceği aşikâr. 

Bu hafta sonu değişim isteyen her bir vatandaşın sandık başına gitmekle kalmayıp sandığa gidemeyecek yakınlarını da taşıması lazım. 14 Mayıs’ta sandıkları dolduralım ve oylarımıza sahip çıkalım. Ve bir kez daha yönetimin barışçıl şekilde değişmesini sağlayalım.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Öfke ve değişim 12 Haziran 2023
Nasıl oldu? 30 Mayıs 2023
Yakın elmalar 22 Mayıs 2023

Günün Köşe Yazıları