Sığınmacı işgali!

31 Ağustos 2023 Perşembe

Başta Suriyeliler olmak üzere sığınmacılar, Türkiye gündemine yerleşti. Gününe göre bazen ilk sıralarda yer alıyor bazen alt sıralarda. Ama mutlaka gündemdeler. Sonuçları itibarıyla ülkemizin yakın gelecekte de değişmeyecek ilk 3-4 konusundan biri bu olacak.

29 Nisan 2011’de 300’e yakın Suriyelinin Hatay’ın Yayladağı ilçesinden topraklarımıza girmesiyle başlayan bu sorun, bugün milyonlarca insanın Türkiye’de gelecek aramasıyla yeni bir aşamaya geldi. 

Bundan sonra ne olacağına ilişkin kimsenin net bir görüşü yok. Olması da olanaksız. Zira uluslararası istatistikler şöyle diyor:

Ülkesini terk eden insanların yüzde 60’ı ilk yerleştiği ülkede kalıyor. Geri dönmüyor. Daha iyi bir gelecek arayışını hep ülkesi dışındaki bir coğrafyada sürdürüyor.

Bu genel doğru, Türkiye’de muhalefet partilerinin gündeme getirdiği “Derhal ülkelerine göndereceğiz” söyleminin de hemen gerçekleşemeyecek bir durum olduğunu gösteriyor.

***

Buraya kadar olan değerlendirmelerimiz bilinen gelişmeler. 

Şimdi ayrıntılara geçelim...

Dünyadaki gelişmelere ülkesel değil, küresel bakan, Batı’nın penceresini mutlak sayan anlayışın değerlendirmelerini satırbaşlarıyla paylaşalım:

- Tektanrılı dinlerin egemen olduğu süreç itibarıyla Hıristiyanlık, milattan sonra birinci bin yılda, tüm Avrupa’ya egemen oldu. 

- İkinci bin yılda, Afrika ve Amerika kıtasında egemen olmak için mücadele etti. Büyük ölçüde başardı. 

- Üçüncü bin yılda, yani içinde bulunduğumuz dönemde hedef Asya idi. Amaç, içinde Türkiye’nin de bulunduğu coğrafyada etkin olmaktı. Bunun için iki yol vardı: Birincisi bu bölgelerde de Hıristiyanlığın yaygınlaşması için mücadele etmek, ikincisi bu bölgenin kayıtsız şartsız Hıristiyan dünyasının kontrolü altında olmasını sağlamak.

- Başlangıçta birinci yol ağır bastı. Türkiye’de misyonerliğin serbest olması ve etki sahasının artması için çaba harcandı. Ciddi bir yol da alındı. 

- Ancak bu yöntemin Türkiye ve benzer ülkeleri kontrol altında tutmak için uygun olmadığı düşüncesi hâkim oldu.

- 21. yüzyılın genel stratejisi İslam coğrafyasını kendi içinde, çağın gelişiminden uzak tutmak. Türkiye’nin de yönünü Batı’ya çevirmesini anlamsızlaştırıp, Asya ve Arap coğrafyasının parçası olarak kalmasını sağlamak.

- Suriyelilerin ve Afganların Türkiye’de kalıcı olması bu bakımdan çok önemli. Türkiye’nin kendine has dokusu yeni göçlerle birlikte ister istemez bozulacak. 

***

Önceki yıllarda konu seçmen davranışları olunca dile getirdiğimiz söylemlerden biri şu olurdu:

- Türkiye’nin mevcut seçmen profili neyse onunla seçime gideceğiz. Dışarıdan seçmen ithal edecek halimiz yok!

Evet, böyle bir şeyin mümkün olmadığını dile getirirdik ama artık bu söylem eskidi. Dışarıdan seçmen ithal etmek, olmayacak bir şey değil!

Suriyeli ve Afgan nüfusla birlikte Türkiye’nin doğal demografik dokusu değişiyor. Böyle devam ederse yakın gelecekte nelerin olacağını tahmin etmek için şu istatistiği anımsatmak yeterli:

Türkiye’de kadınların doğurganlık oranı 1.5-2, Suriyelilerinki 6!

Tarih, nüfus gücünün nüfuz gücü olabildiğini gösteren örneklerle doludur. 

Büyük kentlerin öyle semtleri var ki onlar için şöyle söylenebilir:

Sığınmacı işgali! 

Kilis’ten Reyhanlı’ya pek çok yerleşim yerinde Suriyeli sayısı yurttaşlarımızdan fazlaysa, Bayburt dahil tüm illerimizde sığınmacı varsa, dünyanın en çok sığınmacı alan ülkesi isek, durup düşünmek gerek!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

31 Mart başlangıcı! 9 Mayıs 2024

Günün Köşe Yazıları