Müjdat Gezen

Süveyda

19 Ağustos 2024 Pazartesi

İzmirli gazeteci kardeşim, Atilla Köprülüoğlu’nun yeni kitabı Süveyda. Uğur Dündar, Ataol Behramoğlu, Haluk Şahin, ben arka kapağına Atilla ile ilgili satırlar yazmışız. Şöyle demişim: Sevgili kardeşim Atilla’nın bu ikinci kitabı. İlkini zevkle okumuştum. Umuyorum bu yeni kitabında da sizlerle aynı duyguyu paylaşırız. Çünkü Atilla özel hayatında olduğu gibi gazetecilik ve yazarlık hayatında da kimseyi incitmeyen, iyi huylu, bunu kalemine yansıtan bir kardeşimdir. 

Kitabını okumanızı salık veririm. Eğlenceli zamanlar geçireceksiniz. 

ÜMİT KIVANÇ

Halit Abi’min oğlu. Hep ilkeli ve erdemli işler yaptı. Sonuncusu çok kötü bir şey oldu... Madımak katliamının öncesini ve sonrasını anlatan dört saatlik “Madımak Belgeseli.” Bir bölümünü televizyonda izledim. Uzunca bir fragman gibiydi. Madımak olayının olduğu gece Aziz (Nesin) Abi’nin ağzından dinlemiştim. Bu belgesel uluslararası festivallerde yarışacak. Şimdiden çok ses getireceğine inanıyorum. 

‘IQ’ 

Politikacılar hiçbir zaman aptalları hedef almaz. Onlar ortalamayı hedeflerler. Çünkü toplumun yüzde 80’i ortalama zekâya sahiptir. Biz bir ara Hollandalıları inekçi, Polonyalıları salak, İsveçlileri alkolik olarak tanımlamıştık. Hâlâ böyle düşünen ileri zekâlılarımız vardır. Ama son yapılan bir araştırmada IQ’ları en yüksek Avrupalı toplum bu üçü çıktı. Biz çok akıllıyız canım. O kadar akıllıyız ki sırf bu yüzden AB’ye almıyorlar bizi. Aklımız onlar için büyük tehlike. Ama ülkemizdeki seçim sonuçlarına baktığımızda cumhurbaşkanı kıyılar, kenarlar, sahiller diye Marmara, Ege, Akdeniz bölgelerindekileri aşağılıyor. Ne kaderdir ki buralardan da ona bir türlü oy çıkmıyor. Bu kesim akıllı mı, aptal mı iyi bakmak lazım. Madem böyle bir ayrım yaptınız, bunun bedelini de her seçimde böyle ödersiniz işte. Okumuş, eğitimli, zeki insanlar bunlar kardeşim. Fazla kurcalama bence... 

BİLİM BAŞKA ŞEY

Yağmurlar çimenleri, doğayı besler; kitaplar insanları. Kitap okumayan bir toplumuz. Az okuyan diyelim hadi. Oysaki öylesine zevkli bir şey ki okumak. (Yazmak da öyle.) İki şeyi hiç unutmuyorum. Bir Moskova metrosu, iki Tokyo şehri. Moskova metrosunun her katı ayrı bir müze niteliğindedir. 1976 yılında gittiğimde Bolşoy Balesi ve Operası, Lenin’in mozolesi ve Moskova metrosu en önemli üç turistik yerdi bize gösterilen. Unutamadığım ise şuydu: Metroya yürüyen merdivenlerle iniliyordu ve inenlerin pek çoğunun elinde kitap vardı. E tabii, Çehov gibi, Dostoyevski gibi, Gorki gibi buraya sığdıramayacağım büyüklükte onlarca büyük edebiyatçıyı yetiştiren toplumlar, her birinden birer kitap okumaya kalksa hayatı okumakla geçer. O nedenle metro merdivenlerinde de okur, parklarda da okur, sokaklarda da okur. Sokaklarda okuyan ikinci toplum ise Japonlardı. Yürürken okuyanlara rastladım. Okumayı o denli seviyorlardı ki sadece bir gazetenin tirajı 3 milyondu. Ben bu yaşıma geldim, bizde tümünün toplamı bu kadar yapmıyor ve gittikçe de azalıyor. Koca koca gazeteler satılıp iktidarın uşaklığına soyununca tirajları baş aşağı oluveriyor. Okur haklı. Ne diye bizi kandırıyorsunuz? Sırf çıkarlarınız uğruna bu kadar bukalemunluk ayıp değil mi efendiler?... 

***

Uygarlığın cep telefonuna, Aborjinlerin yaşam felsefelerine bayılıyorum. Biri ilkel bir toplum, biri medeniyet. İkisinin de gereksinimi benim hayatımda var. Aborjin kol saati kullanmıyor ya, ne harika bir felsefe: “Zamanı durduramıyor ki” diyor. Onun zaman kavramı bambaşka yerlerde. Uygarlığa gelince, ben hâlâ radyo, televizyon ve cep telefonlarının nasıl çalıştığına akıl sır erdiremiyorum. Benim doğduğum yıllarda biri bana deseydi ki: “Bir alet çıkacak, Japonya’da atılan golü sen aynı anda Türkiye’de göreceksin.” Zaten kafam böyle şeyleri almaz, bir de böyle bir şeyle karşılaşınca apışıp kalırdım. Bilimle, fenle uğraşanlar bunu birkaç sözcükle anlatabilirler. Onların birçoğu bilim adamı. Ben hâlâ “Nasıl Yapılır?” programını izlerken basit kutulama fabrikalarına bile akıl erdiremiyorum. “Allah Allah, nasıl yapmışlar bunları?” diye aptalca şaşırıp kalıyorum. Bilim başka şey. Kutsal. Adamlar bir aşı buluyorlar, insanlığı kurtarıyorlar. Biz de oyunculuk mesleğini seçtiğimiz için “Acaba insanları nasıl eğlendiririz de mutlu ederiz?” diye karınca kararınca bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Ama fen ile tiyatroyu yan yana koyduğunuzda elma ile ayvayı toplayıp işi biraz sulandırıyorum. Ben bilime aşığım. Sanatla ise hep platonik takıldık. 

BOĞULDUM BEN BİR TARİHTE/ DENİZİN TA DİBİNE GİTTİM. / KURTARDILAR BENİ/ YAŞADIM SONRA/ TA BU YAŞIMA KADAR. / DAHA NE OLSUN/ YAŞADIM YAŞAYACAĞIM KADAR.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Fiyaskom 16 Eylül 2024
‘Halkalar’ 9 Eylül 2024
Irkçılık ve... 2 Eylül 2024

Günün Köşe Yazıları