Müjdat Gezen

Survivor

25 Mart 2024 Pazartesi

“Hayatta kalabilmek” anlamına geliyor. Televizyonlarda pek çok çeşidini izledim. Adaya bırakılan çeşitli mesleklerden kadınlı erkekli insanlar yaşam savaşı veriyorlar veya iki kişi ormanda, denizde yiyeceğini bulmaya çalışıyor veya tek başına bir adam ıssız bir ada da ayakta durmaya çalışıyor... Bir de Acun Ilıcalı’nın yaptığı gibi, sportif ve eğlenceli olanları var. Ben izliyorum... Yarışmacılar bazen açlıkla savaşıyor... Ama bence kesinlikle (18 YAŞ) işareti koyulmalı bu yarışmaya. Toplumun en fazla gereksinimi olan, barış, sevgi, dostluk, kavramlarının bu kadar ayaklar altına alınması çok zararlı. Küfürleri bipliyorlar ama kavga çok reyting yapıyor. Bir yarışmacı bulduğu orman alanından kaçıp şehre gidiyor, birinin evine girip konserve, içki ve yemek çalıyor. Ev sahibinin silahı var ama o anda evde değil. Acun araya girip adama gereken jesti yapıyor. Polisi kafaya alıyorlar, iş kapanıyor. Acun bu yarışmacıya on yemek ödülü ceza veriyor. Sonra cezası düşürülüyor. Buraya dek iş böyle. Fakat Acun Ilıcalı bu konuda bir konuşma yapıyor ve: “Bunun bir hırsızlık olmadığını, açlığın insanlara neler yaptıracağını” anlatıp hırsızı aklıyor. Amacını da “kaybetmek istememeye” bağlıyor... Sevgili Acun. Biz bundan şunu mu anlamalıyız: “Aç kalınca çalmak mubahtır... Tamam, sistem böyle bu ülkede. Aç olan değil ama tok olan çok çalıyor. Sen de bu sistemi destekleyen bir olarak bunu savunuyorsun. Ama bu doğru bir şey mi?... Kızın biri yeni evli bir oğlana asılıyor. Çocuğun karısı bu konuda tedirgin. Sen bu sahneleri kesmeden gösteriyorsun. Tamam, reyting için iyi, ama o yeni aile için iyi ve doğru mu sence? Sen alnının teriyle bu işten para kazandın, kimse bir şey diyemez. Ama bu toplumun sakinliğe ihtiyacı var. Reyting yapıyor diye küfrü (biplesen bile) kavgayı (bir bölümünü kessen bile) hırsızlığı övemezsin. Bu doğru olmaz.”

Cumhuriyet gibi ciddi bir gazetede bu yazıya ne gerek var” diye sorulabilir. İzlerseniz, ne demek istediğimi anlarsınız...

Bird ve Bell

Biri televizyonu bulmuş öteki telefonu. İkisine de yatıp kalkıp dua ediyorum. Çünkü onlar olmasaydı görüntülü konuşma yapamayacaktık kızımla. Elif. O benim kızım. Hollanda’da yaşıyor. Oğlu ve kocasıyla çok mutlu ama ben ona hasretim. Hep böyle geçti ömrümüz. O bana, ben ona hasret. Küçük yaşta annesiyle ayrı düştü yollarımız. Elif annesiyle gitti. Ben onsuz kaldım. Her ne kadar sık sık buluşuyor olsak da olmuyordu işte.

Aynı kentin içinde birbirine hasret yaşayan baba kız. Çok zor günlerdi. İlkokul, ortaokul, lise, üniversite, yüksek lisans derken evlendi ve Londra’ya gitti. Hasretimiz katlandı misli misline. Ve bir gün görüntülü telefonlar çıktı. Görmemişin görüntülüsü olmuş derler ya. Günde en az iki defa Elif’le konuşuyoruz görüşüyoruz. Ben de en az iki defa Bird ve Bell’e teşekkür ediyorum. Elif’i çok özlüyorum. Yaş ilerleyip, zaman azalınca bu iş daha da üzüntü verici oluyor. Salgından önce yılda iki kez geliyordu. Ben de Hollanda’ya iki kez gittim. Ancak uzun uçak yolculukları bel fıtığıma iyi gelmiyor.

Kızım Mimar Sinan Üniversitesi Opera Şan Bölümü’nü birincilikle bitirdi. Ön lisansta iki bölümden mezun oldu. Müzikal oyunculuğu ve ritmik. Sonra UCLA’da müzikaller tarihi okudu. Oradan Londra’ya geçti ve yüksek lisansta “drama terapi bölümü”nü bitirdi. Tam beş diploması var ve Lahey’de (Den Haag, Hollanda’nın başkenti) bir kadınlar korosunu yönetiyor. Torun, denizaltı kum tarama ve kaptanlık okuyor. Deniz (kocası) en önemli iki üniversiteden diplomalı. Avrupa Bankası ombudsmanı. Kendi evlerinde huzurlu ve rahat bir hayatları var. İlk kez sizlerle paylaşıyorum bunu. İlgi duymayanlar yan bölüme geçebilirler.

Atatürk diyor ki:

Cumhuriyet, fikren, ilmen, fennen, bedenen, kuvvetli ve yüksek seviyeli muhafızlar ister. Yeni nesli bu evsaf ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir.

Kandemir Konduk

Bazı insanlar vardır, cam gibidir. İnce, kırılgan, zarif, saydam. Buradan bakınca içini görürsünüz. Tertemizdir. Kandemir bunlardan biridir işte. Canım kardeşim, yoldaşım, iş arkadaşım Kandemir Konduk. İnsan uzun yıllar biriyle ortaklık eder de hiç mi kavga etmez, hiç mi birbirlerine kırılmazlar? Kandemir ikinci kategoridendir. O kimseyi kırmaz, ona da kırılınmaz. Dosttur. Güvenilirdir, iyi insandır. Yardım severdir, eli açıktır. Candandır. Ayrıca çok iyi mizah ustasıdır. Gençlik yıllarında Aziz Nesin onun için: “Genç kuşakta en çok Kandemir Konduk’u beğeniyorum” demişti. Kimseyi övmeyen Aziz abi, Kando’yu övmüştü. Övülesi yanı çoktur onun. Eşi Jale başka bir iyiliktir. Aile dostluğumuzun ötesinde bir de seyahat arkadaşlığımız vardır. Yurtdışı gezilerimizi birlikte yaparız. Sakindir. Efendidir. Sırtınızı dönebileceğiniz kaç dostunuz vardır ki hayatta? Kandemir onların başında gelir. Sabahları, daha doğrusu öğlene doğru mutlaka telefonlaşırız. Saçmalama saatimizdir. Biz de saçmalarız. Çeşitli tipler oluruz. Kando harika taklit yapar. Ben bazen onun köylü dayısı olurum. Karantina günlerinde sekiz, dokuz ayımızı telefonda dağıtarak geçirdik. Kandemir’i kimselere değişmem.

‘Hayat risktir’

“Küçüldükçe büyürsün.” Arada böyle şeyler diyorum ya. Yine dedim işte. Bir kenarda bulunsun. Bakarsın lazım olmaz. Kendimi, bu yaşımdaki halimi tanımaya çalışıyorum. “Hâlâ tanıyamadın mı?” diyorsanız, demeyin. Ben daha yeni bu yaşımdayım. Nereden bileceğim bu yaşta olmadan bu yaşın özelliklerini? Haaa, bu yaş nasıl bir yaş diye soruyorsanız eğer... Yaş... Hiç beklemezdim böyle olmasını ama oldu bir kere. Zormuş. Olmadık zamanlarda belinizin ağrıması, midenizin kaynaması, gözlerinizin ilerlemesi. Annem derdi ki: “Sakın ihtiyarlama.” “Anne” derdim, “Bir gün mutlaka yaşlanacağız.” “Ben sana yaşlanma demiyorum, ihtiyarlama diyorum” derdi. Aradaki farkı şimdi anlıyorum. İhtiyarlık karakış. Yaşlılık... O da kış. Enikonu yani. E kış kışlığını yapacak. Unutkanlıklar başlayacak! Zaten oldum olası isim tutamam aklımda. İyice rezil olacağız. “Adın neydi senin?” Alınmaz mı onca yıl okuttuğum öğrencim? Yıldız Kenter hocam, bunun çaresini bulmuştu. Hepimiz “canikolar”ı idik. Dört mevsimse yaşamak, son mevsimi iyi yaşamak gerekiyor. Yaşdaşlarım... İyi yaşayın...

“İLKBAHARDA USUL USUL YÜRÜ, TOPRAK ANA HAMİLEDİR.” BİR KIZILDERİLİ ATASÖZÜ.

ECKHART TOLLE’den:

“Ben haklıyım, sen haksızsın” tarzındaki görüşlerde ısrarcı olmak, ülkeler kabileler, dinler ve benzeri, arasındaki ilişkiler açısından olduğu kadar kişisel ilişkilerde de tehlike arz eden bir durumdur. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Süalp Tansan 18 Kasım 2024
Baylan günleri 11 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları