Müjdat Gezen

Kitaplar

04 Nisan 2022 Pazartesi

Zaman zaman eski okuduğum kitapları yeniden okurum. Geçen yaz Jules Verne’in ne kadar kitabı varsa yeniden okudum. 1964 yılında askerliğimi yaparken, Tevrat, Zebur, İncil’i okumuştum. Zaten onlar Kitabı Mukaddes adı altında bir aradadır. Kuran’ı önceki yıllarda okumuştum. Ara ara Leyla ile yeniden okuruz. O, eski yazı olarak da okur. Kitaplığı karıştırmaya bayılırım. Leyla’dan rica ettim Konfüçyüs’ü buldu getirdi bana. 1966 yılında okumuşum. Altını çizdiğim yerleri merak ettim. Acaba fikirlerimde ne gibi değişiklikler olmuş? Yani ilerlemiş miyim, gerilemiş miyim, yoksa olduğum yerde kalmış mıyım? Baktım, o zaman altını çizdiğim yerler şu andaki fikirlerimle örtüşüyor. Yani bu ilerlememişim demek mi oluyor? Yoksa Konfüçyüs mü kalıcı? Oradan birkaç notu sizlerle paylaşmak istiyorum. Burada müritlerinin söylemleri var: 

“Yemekte doymayı aramayan, barınmada rahatı aramayan, konuşmada dikkatli olan, kendini iyileştirmek için ilkeleri olanlara yaklaş. İşte o kişilere öğrenmeyi seven biri denebilir.” 

“Kötü şey düşünme.”

Daha pek çok şey söylemiş Konfüçyüs ama bu kadarı şimdilik yeter. 

ZERDÜŞT- KIZILDERİLİ

Biri Asya, diğeri Amerika, iki uzak kıta. Kızılderililer yeni dünya kıtasının sahipleri. Zerdüştler ise ateşe tapanlar diye bilinmekle birlikte tektanrılılar. Bu iki uzak kıtanın birbirinden uzak iki toplumun şu konudaki benzerliği dikkat çekicidir. İkisinde de insanlar çok yaşlandıklarında uzakta bir yerlerde bir tepenin veya dağın zirvesine bırakılıyorlar. Akbaba ve yırtıcı kuşlar gelip sadece iskeletleri kalıncaya kadar o yaşlı insanları yiyip bitiriyorlar. Sadece iskelet halinde kalan insanları Zerdüştlerde küçük bir sandığa koyup saklıyorlar. Kızılderililer ise bırakıyorlar olduğu gibi… Toplumlarda birbirine benzeyen böyle âdetler insanı şaşırtıyor. O kadar uzak iki kıta ki Asya ve Amerika. Bir teoriye göre de Kızılderililerin ataları Bering Boğazı’nı aşarak Asya’dan Amerika’ya göçen eski Türkler. Özellikle, burun yapıları ve kilim desenleri, veri olarak bazı araştırmacılar tarafından benimseniyor. Öyle olsa da olmasa da bazı âdetlerinin benzediği muhakkak. Bu küçük bilgiyi sizlerle paylaşırken çoğunuzun bildiğini umuyorum. Yine de yazdık işte. 

YÖNETİM

Sık sık başvurduğum kitaplardan birinin Konfüçyüs olduğunu söylemiştim. O denli içine alıyor ki insanı, adam bu sözleri kaç asır önce söylemiş, kestiremiyorsunuz. Asırlarca yaşamanın temel kuralı bu olsa gerek. Yine kitabın 1964 baskısında beni yakından içine çeken sözleri aynen aktarmak istiyorum: 

“Üstad (Konfüçyüs) dedi ki: ‘İnsanlar cezalarla yönetilirse, halk kendini çeker ve vicdan olmaz. Eğer benliğin gücüyle yönetilir ve töre ile düzenlenirse, o zaman halkın vicdanı vardır ve (iyiye) erişir.’

Daha nasıl anlatsın? Açıkça diyor ki: “Halkı cezalarla korkutup yönetmeye kalkmayın. Doğru değil.” 

Büyük düşünürlerin en büyük özelliğidir bu: Her dem geçerli olan fikirleri söyleyebilmek. Uzakdoğu felsefesine iyi baktığınızda bu çekimi görürsünüz.

BİR, ALİ YILDIRIM

Ali Yıldırım adlı bir arkadaşım vardı. Türkçemizde: “Bir varmış bir yokmuş” gibi. “Bire bin kattın” gibi, “Binde bir” gibi pek çok deyim vardır. Bin, Ali Yıldırım’a ise en çok yakışanı “Bir varmış bir yokmuş” deyimi… Neredeeen nereye?..

Politika ne kadar çok inişli çıkışlı bir mesele. Bugün dediğinin tam tersini söylerken bile insanın yüzünün hiç kızarmaması salt bu mesleğe özgü olsa gerek. Arada bir bağımsız televizyon kanalları, büyüklerimizin eskiden ettikleri sözleri yayımlıyorlar ve bugün nasıl tam tersini söylediklerini gösteriyorlar bize. Böyle bir şey benim başıma gelse kaçacak delik ararım. Çok utanırım. Eğer bu sözler ilerleme adına bir değişimi anlatıyorsa o zaman mesele yok. Ama tamamen bir önceki söylemini bir sonra yalanlıyorsa o çok fena. İnsan içine çıkamaz insan. İzliyorum ve o kadar üzülüyorum ki. Bu adamlar yıllardır bizi yönetiyorlar ve hep yalan söyleyerek. Gerçekten onlarla aynı çağda yaşıyor olmaktan dolayı çok mutsuzum. Onlar adına ben utanıyorum ama onlarda böyle bir duygu yok galiba? Bin Ali Bey hiç olmazsa bütün bu gibi olayları biraz şaka yollu yapıyor… Başına gelecekleri önceden tahmin eden bir adam. Sempatik. Ama bu sempatiklik ona İzmir’de de İstanbul’da da hiç yaramadı. Demek ki seçmen başka şeyler arıyor. O zaman Bin Ali değil, Binbir Ali olsan hava…


AK PARTİ ile MHP hiçbir söylemlerinde ekonomiden söz etmiyorlar. Neden acaba?.. Ekonominin kitabını yazmış insanlar böyle bir dönemde, halkın tek meselesi olan (Hadi diyelim en önemli meselesi olan) ekonomiyi bize biraz anlatsınlar. Biraz aydınlatsınlar bizi. Öyle ekrana çıkıp önceden verilen soruları yanıtlamakla iş bitmiyor. Durum iyi mi, kötü mü?.. İyi galiba! İyisiniz galiba?.. Hadi gene iyisiniz diyeceğim ama hiç de öyle görünmüyor be cancağızım…

İLK OYUNUM

1953 yılı. İlkokulun birinci sınıfındayım. Öğretmenimiz elinde bir kitapla geldi. Adı “Küçük Çiftçiler.” Faruk Nafız Çamlıbel yazmış. Beş kız, bir erkek rolü var. Erkek başrolmüş. Onu ben oynayacakmışım. Oynadık. Çıkış o çıkış sahneye. Bir daha inemedim hiç. Kaç yıl geçmiş varın siz hesap edin. 1960 yılında İ.B. Şehir Tiyatroları’nda profesyonel oldum. Altmış iki yıl da oradan ekle. Ben nefes alacak zaman bulamamışım. Oyunlar, provalar, turneler, derken bir ömür böyle geçmiş. Ne kadar yorgunum size anlatamam. Geçen hafta Çorlu’da turnedeydim. Dönüşte kar fırtınasına yakalandık. Arabamız arıza yaptı. Sabaha karşı eve vardım. Cumhuriyet’e yazı vermem gerekiyordu. Oturdum yazmaya çalıştım. Yazarken uyumuşum. TV izlerken uyuyanını duydum ama yazı yazarken uyuyan var mıdır, bilmiyorum. Ama yazılarımın kimseyi uyutmasını istemem.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Atatürk mavisi 16 Aralık 2024
Elif 9 Aralık 2024
Hastaneler 2 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları