Müjdat Gezen

Fiyaskom

16 Eylül 2024 Pazartesi

1971 yazı. Barcelona’dayım. İlk gelişim. Çok sevdim bu şehri. Geziyorum. Bir dükkân gördüm. İllüzyon aletleri satıyor. Merakım. Hemen daldım içeri. İki bin dolarlık alet aldım. Projem acayip. Bu yaz sahne şovumda komik illüzyon numaraları yapacağım. Döndüm İstanbul’a. Programım başladı. Harika pelerinler dikildi bana. Acayip bir illüzyonistim artık. Finalden bir önce sahne alıyorum. Çıktım. Öğrendiğim numaraları yapıyorum. Seyirci çok beğenecek bunları biliyorum. Fakat ne alkış var ne ilgi var. Hatta bir süre sonra insanlar birbirleriyle konuşmaya başladılar. Rezil olduk. Ertesi gün matine var. Geldim çalıştığım mekâna. Baktım bir köşede, güvercinler, tavşanlar, sihirbazlık aletleri duruyor. Sahne amirine “Bunlar ne?” dedim. “Abi, bilmiyor musun? Erken saatte Avrupa şampiyonu İtalyan bir sihirbaz çıkıyor yıkıyor ortalığı” dedi. Gazino programlarında çoğu kez sanatçılar birbirlerini görmezler bile. Sırası gelen kulisinden çıkar, sahnede yerini alır, işi bitince gider. Adam büyük sihirbazmış. Haberim yok. Kimseye bir şey sormadım. Kimse de benim ne yapacağımı zaten bilmiyor. Hey gözünü sevdiğimin tiyatrosu dedim içimden. Aylarca prova yaparız. Akrabadan yakın oluruz gün gelir. Bu sahne fiyaskomu hiç unutamam. Bu olay nerden aklıma geldi de yazdım? Televizyonda Endülüs halk türkülerini dinliyorum. İspanya. Her seyahatimde görmeyi, yeniden görmeyi istediğim ülke. Oradaki bir şarkıda şöyle diyor: “Paranın içinde yüzsen bile aşkı parayla satın alamazsın.” Şarkılarda kalmamasını diledim hemen. Aldı beni ta Barcelona’ya sihirbazın dükkânına götürdü. O sihirbaz belki bir numara yapıp şu halk türküsünü gerçek kılabilirdi. 

TARIK AKAN

Canım kardeşim bugün sana geleceğim. Anlatacaklarım var. Bir yandan da sussam seni sıkmasam daha iyi olacak diye düşünüyorum. Gittin gideli buralar perişan. Bir projen vardı. Anadolu Yakası’nda “Taş Mektep MSM yapalım” demiştin bana. Kimse bize yer vermedi. Seni çok özlüyorum. Görüşmek üzere... 

NASIL SİSTEMSİN?

“Bana acı çektirme, ben talep etmeden bana acı çektirmeye hakkın yok.” Peki o zaman, sen nasıl bir sistemsin ki bana sürekli acı çektirmek istiyorsun. Biz bu ülkede güzel günler de yaşadık. Neydi o altmışlar, yetmişler? Hadi diyelim ki seksenlerde Evren dönemi rezaletti ama sonra yine güzel zamanlarımız olmadı mı? Peki yirmi yıldır Cumhuriyet düşmanlarından çektiğimiz bu elem dolu zamanlara ne diyeceğiz?... Kimin hakkı var buna? Sizin istediğiniz sistem olmayacak, olamayacak. Boşuna yırtınıyorsunuz. Sesinizi duyar gibiyim: “Biz zaten yapacağımızın büyük bir bölümünü yaptık.” Ama o yaptıklarınız kerpiçten evler gibi. En ufak bir sarsıntıda yerle bir olacak. Tehdit ettiniz, mahkemelerde süründürdünüz, okulumu yaktınız... Ama bakın dimdik ayaktayız. Biz arkamızdaki o insanları 65 koca yılda biriktirdik beyler. Benim hayatımda benden başka sorumlu yok. Her şeyi kabullenirim ben. Ben sorumluyum, siz sorunlusunuz. Tamam, belki sisteminiz böyle çalışıyor ama başkalarına zarar vermek üzerine kurulu bir düzen olabilir mi? Bunu kimler kimler denemedi tarihte. Bir bakın şöyle. 

ADINIZ NEYDİ?

Yıllar önce Nizip’te turnedeyiz. Kadroda Cenk Koray ve Çetin Alp de var. Çetin o yıl Eurovision Şarkı Yarışması’na katılmış ve sıfır puanla ülkemize sonunculuk kazandırmıştı. Üçümüz aynı soyunma odasındayız. Birden kapı açıldı ve içeri boynunda fotoğraf makinesi ile genç bir gazeteci girdi. Mahalli gazete için röportaj yapacakmış. Cenk’e baktı, bana baktı, ikimizi de beğenmedi. Gözü birden Çetin Alp’e takıldı. Hemen elini sıktı Çetin’in, fotoğrafını çekti ve: “Sizinle bir röportaj yapabilir miyim?” diye kibarca sordu. Röportaj başladı. Tam bir saat. Çocuk soruyor, Çetin cevaplıyor. Birkaç fotoğraf daha çekti oğlan. Tam giderken Çetin’e döndü ve “Affedersiniz, sizin isminiz neydi?” dedi. Çetin o ana kadar bize hep hava atıyordu. Cenk’le ben bastık kahkahayı. Çocuk gitti. Ama iş bitmedi tabii. Turne otobüsünde herkes Çetin’e aynı soruyu bin kere sordu durdu: “Affedersiniz, sizin adınız neydi?” 

DÜN

Hiç bilmediğim bir yolda 

Yürüdüm yürüdüm yürüdüm 

Yoruldum. 

Biraz dinlendim duruldum. 

Sonra biraz hayatla konuştum: 

Sen beni ne kadar yormuşsun hayat 

Dedim dedim durdum. 

6 Temmuz. Kilyos. 

Atatürk diyor ki: Gizli iş gizli kalmaz, er geç açığa çıkar. İyisi mi başından açık olsun. Açık açık.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Fiyaskom 16 Eylül 2024
‘Halkalar’ 9 Eylül 2024
Irkçılık ve... 2 Eylül 2024

Günün Köşe Yazıları