Müjdat Gezen

Devlet - millet

08 Temmuz 2024 Pazartesi

Bu devlet milletiyle hiçbir zaman barışmadı. Sanki millet, devleti yapan değilmiş gibi. TRT ekranından Avrupa Futbol Şampiyonası’nı izliyorum. Alman milli takımın kaptanı Türk. Başka Türk asıllı oyuncuları da var. TRT’nin gariban spikerlerinin dilleri, bir türlü iki Türk asıllı oyuncuyu övemiyor. Ödleri kopuyor başlarındaki yöneticilerden…

O gençlerin dedeleri Almanya’ya turistik gezi için gitmediler. Kendi memleketlerinde açtılar, işsizdiler. Almanya’da ekmek paralarını aramak için çıktılar yollara. Dil bilmiyorlardı. İlk zamanlar çok çektiler. Üçüncü kuşaktan itibaren bir rahatlama oldu ama bu defa da Avrupa’da aşırı milliyetçilik güçlendi. İstemediler kendi ülkelerinin ekonomisi kurtaran bu göçmenleri. Onlarda devletle millet aynı düşüncede oldu bu konuda. Aşırı milliyetçilik güç kazandı. Gelgelelim artık orada öyle bir Türk nüfusu oluşmuştu ki ve genç kuşak Türkler öyle başarılara imzalar atıyorlardı ki. Alman Milli Futbol Takımı’nın kaptanlığını bir Türke verdiler… Benim için zaten böyle kavramlar geçerli değildir. Biraz yukarı çıkıp bakınca bunların hiçbir önemi kalmıyor. Eğer dine, dile, ırka sığınırsanız da o zaman oturup düşünün: “Adem’le Havva” hangi dinden, hangi millettendi?...

ANAN

Anan mutlak anandır, ama baban belki babandır. Bu söz meşhur Urfalı Babi’nindir. Anadolu’dan çıkma doğru bir deyiş. Dinimizde de biri öldüğünde annesinin adıyla gömülür. “Falanca hanımdan olma bilmem kim…” diye. Anne garanti çünkü doğuruyor işte. Ama baba hiçbir zaman garanti değil. Yalakaları kastetmiyorum. Onların da birer veya daha fazla babaları olduğu muhakkak. Ama yıllardır bizlere açık açık hakaret ve haksızlık eden bu yalakaları bir gün isim isim açıklamak gerekiyor. Henüz zamanı var. Bazı politikacıları da anarak yapmak gerekecek bu işi… Dedim ya yukarıda da. Bu yazıyı onlarla kirletmek yerine güzel şeylerden söz etmeye dönüyorum. Hâkim bir boşanma davasında adama sormuş: “Kiminle evlisin?” Adam: “Bizim karıyla.” Hâkim: “Oğlum sen hiç erkekle evleneni duydun mu?” “Duydum.” “Kim” “Bizim karı…” İşte böyle şeylerle gidelim, daha iyi.

Atatürk diyor ki: Büyük tehlikeler önünde uyanan milletlerin ne kadar sebatkâr oldukları tarihen müspettir. 

YAPMAYIN BUNU

Kanal İstanbul’u anlamaya çalışıyorum. Belki de İstanbul’umun kaderini değiştirecek bir proje. Fakat anlayamadığım pek çok şey var bu konuda. Cumhurbaşkanının rüyasıymış bu. Açıklamasında Boğaz’da olan kazaların önüne geçmek için olduğunu söyledi. Kırk yıl önce Independenta adlı gemi Marmara çıkışında patladı. Mazotu uzun süre denize aktı. Gerçekten kötü bir durumdu. Ama sonra böyle büyük bir kaza olmadı. O nedenle boğazdaki trafik kazalarını önlemek fikri beni tatmin etmedi. Böyle kanallar açılırken gereksinimlerinin ne denli yararlı olacağına bakılır. Süveyş ve Panama Kanalları bunun en güzel örneğidir. İkisi de olmasa kocaman iki kıtayı dolaşmak zorunda kalıyordu gemiler: Afrika kıtası ve Güney Amerika kıtası. Oysa bu iki kanal denizcilikte devrim oldu. Peki, Kanal İstanbul nasıl bir işlevi yerine getirecek? Kazaları boş ver, onu yedik. Olacak şey değil 40 yıl önce olmuş bir patlamayı örnek olarak vermek. Üç dört kere de yalılara çarpan gemiler oldu. Hiçbir şey olmadı. Trafiği kolaylaştırmak içinmiş yani Karadeniz’e çıkacak gemiler boğazı, Karadeniz’den inecek gemiler Kanal İstanbul’u kullanacakmış. Bunun kime yararı var ben anlamıyorum ki. Boğaz trafiği yıllardır düzenli işler. Kılavuz kaptanlar vardır. Ben alçakgönüllü anlatıyorum ama eski bir bahriyeli ve ehliyeti olan bir tekne kaptanı olarak da rahatlıkla söyleyebilirim ki bu projenin asıl nedeni bu olamaz. Burada başka bir şey var. Bu benim tahminim değil. Bilim insanları, bu işle ilgili olanlar açıkça söylüyor zaten asıl nedeni. Çok önceden kanalın geçeceği bölgeden arazi edinenler var. Yurtiçinden, yurtdışından. Durup dururken. Oğlum siz bizi açık açık salak yerine mi koyuyorsunuz? Evet, yıllardır bunu yaptınız, ama artık ayıp oluyor. Bunu yapmayın. Kanalı da.

YARGI

Adalet sisteminde reform yapacaklarmış. Hiçbir şey yapmasanız yeterli. Savcıları, yargıçları baskı altında tutmayın yeter. Adamlar sizin sisteminiz içinde feleklerini şaşırdılar. Aşağı tükürseler sakal yukarı tükürseler bıyık. Diyecekseniz ki: “Tükürmeleri şart mı?” Efendim ben bunu lafın gelişi olarak söylüyorum, laf olsun diye. Çünkü sık sık yargılanıyorum ve utanıyorum oradaki durumları görünce. Hükümetin gazetesi bana alenen “P... nk Müjdat” diye manşet attı. Dava açtık, kaybettik. “Fikir özgürlüğüdür” dedi yargı. Şimdi ben bu yargıya, yargıca, savcıya ne diyeyim? Ne desem suç olacak. O nedenle onları partileri ve aileleriyle baş başa bırakıyorum. Ama yüzde yüz eminim ki -eğer yaşarsam- o günleri gördüğümde, bir tekiyle yüz yüze gelirsem ki mutlaka geleceğim, söyleyecek birkaç sözüm olacak. Hatta birini burada söyleyebilirim: “Rahat uyuyor musunuz?”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Atatürk mavisi 16 Aralık 2024
Elif 9 Aralık 2024
Hastaneler 2 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları