Mehmet Şakir Örs

Anadolu’nun Narin’leri ve 9 Eylül aydınlığı

13 Eylül 2024 Cuma

Diyarbakır’ın bir köyünde, Narin isimli çocuğumuzun hunharca bir cinayete kurban edilmesi, bütün ülkeyi yasa boğdu. Olayın günlerce aydınlatılamaması ve etrafında adeta bir sis bulutu yaratılması da tepkileri artırdı. Hafta boyunca, ülkenin dört bir yanında olduğu gibi, İzmir ve Ege’de de evlerin, ailelerin, sohbetlerin temel gündemi bu olaydı. Herkes Narin’i adeta kendi çocuğuymuş gibi özümsedi ve yüreğine sakladı. Çocuklar günlerce Narin’in akibetini merak etti. 

Aynı zamanda bu acı olay, Anadolu’nun ücra köşelerinde daha buna benzer nice olay olabileceğini bizlere düşündürdü. Kayıp kızlarımızın, çocuklarımızın karanlıklar içinde kaybolup gitmiş hikâyelerini hep birlikte yeniden hatırladık. Toplumca ülkemizin acı gerçekleriyle bir kez daha çarpıcı biçimde yüzleştik. Çocuklarımızı, kadınlarımızı koruyamayan bir yönetim anlayışına karşı, neler yapılabileceği ve neler yapılması gerektiği konularına odaklaştık.

TOPLUMSAL ÇÖKÜŞÜN VE ÇÜRÜMENİN SİMGESİ

8 yaşındaki masum bir kız çocuğunun böyle hunharca bir cinayete uğraması, aslında olayın boyutlarını daha farklı bir hale getiriyor. Bu konu, sıradan bir cinayetin ve adli olayın çok ötesinde anlamlar taşıyor. Toplumun çok büyük çoğunluğunun yakından takip ettiği olay, bir bakıma toplumsal çöküşün ve çürümenin simgesi haline geliyor.

Bu olayın bunca ses getirmesi ve yankılanması; eğitimde, sosyal yaşamda yılların hatalarının, yanlışlarının besleyip büyüttüğü cerahatın bir anlamda patlamasını ifade ediyor. İleride içinde bulunduğumuz dönemin tarihi yazılırken ve sosyal-siyasal analizleri yapılırken, mutlaka bu örnek olaya da değinileceğini düşünüyoruz.

KÖR KARANLIĞI AŞMAK

Bir kez daha görülmüştür ki; tarikatların, cemaatlerin, aşiretlerin ve onların feodal-gerici anlayışlarının ülkemizi sürüklediği ortam, tam anlamıyla kör bir karanlıktır. Maalesef bu kör karanlık, günümüzde Anadolu’nun birçok yerinde toplumsal ilişkileri belirler ve yönlendirir hale gelmiştir.
 
İşte bu kör karanlığı aşmanın yolu, çağdaş ve evrensel bir eğitim anlayışından ve yaşam ilişkilerinden geçmektedir. Gericilik, feodal yapı ve ilişkiler, çağ dışılık, yobazlık tümüyle geride bırakılmalıdır. Bunun için aydınlanma değerlerini yeniden egemen kılmak ve ülke çapında çağdaş bir eğitim seferberliği oluşturmak gerekiyor.

9 EYLÜL AYDINLANMASI

İşte tam bu noktada, ister istemez 9 Eylül’ün kurtuluş ve kuruluş değerleri akla gelmektedir. Özellikle 9 Eylül’ün 102. yılında İzmir’de yaşanan coşku ve heyecan, bize tüm bunları düşündürüyor. Gerçekten bu 9 Eylül’de İzmir’de ve diğer kurtuluş günlerinde Ege’nin diğer kentlerinde yaşanan güzellikler, Cumhuriyetin ikinci yüzyılında da umut ışığı oluyor ve geleceği aydınlatıyor.
 
Hiçbir zaman unutulmaması gereken gerçeklik; her türlü karanlığa karşı ülkemizin / halkımızın bugününü ve geleceğini aydınlatacak ışık, 9 Eylül’lerin meşalesinde yanmaktadır.

***

EGE’NİN PAMUĞUNA NE OLDU?

Ege’de pamuk hasadı sancılı başladı. Pamuk üretiminde tehlike çanları çalıyor. Üretici maliyetlerini kurtarmanın derdine düşüyor. Çünkü pamuğunu değerine satamayacağı endişesini taşıyor. Doğrusu üretici mutsuz ve keyifsiz.

EGE'NİN 'BEYAZ ALTINI'YDI

Oysa bir zamanlar pamuk, Ege bölgesinin ‘beyaz altın’ı olarak bilinir ve anılırdı. Bölgede çok geniş  alanlarda pamuk üretimi yapılırdı. Başta Küçük ve Büyük Menderes havzaları olmak üzere, Bakırçay ve Gediz ovalarında, kıyı Ege’de pamukçuluk oldukça yaygındı. Bizim Tariş’te görev yaptığımız yıllarda çok sayıda pamuk kooperatifi vardı. Tariş’i oluşturan dört birlik içinde de Pamuk Birliği en etkili ve büyük birlik olarak başta gelirdi.

O zamanlardan bu yana çok şeyler değişti. Doğrusu Ege’de pamukçuluk çok irtifa kaybetti. Pamuğun her yıl ekilebilir oluşu da pamuktan diğer ürünlere kaçışı ve yönelmeyi hızlandırdı. Bir zamanlar gözünüzün alabildiğine uzanan pamuk tarlaları oldukça azaldı. Ege’deki yolların kenarlarında bile artık beyaz pamuklar görünmez oldu.

İTHALAT ÜRETİMİ AŞTI

Pamuktan uzaklaşılmasında üreticinin ürününün yeterince para etmemesi elbette belirleyici nedendi. Uluslararası kuruluşlar tarafından ülkemize empoze edilen ve yıllardır AKP iktidarınca uygulanan tarım politikalarıyla, ithalata bağımlılık arttı ve bu anlayış piyasaya egemen oldu. Öyle ki bu uygulamalara koşut olarak, son yıllarda pamukta ithalat üretimi aşar hale geldi.

Elbette üreticinin yeterince desteklenmemesi ve yalnız bırakılması da bir başka önemli nedendi. Pamukçu, giderek üretim girdilerindeki artışları bile karşılayamaz hale geldi. Örneğin son ilan edilen destekleme primleri içinde, pamuk priminde artış yapılmadı. İşte bunun içindir ki, ‘beyaz altın’ın geçmişteki şaşalı günlerini bilenler olarak, ‘Ege’nin pamuğuna ne oldu?’ diye sorar hale geldik. Dileğimiz, bu soruların ve soranlarının çoğalması. Elbette çözümleri de birlikte düşünerek ve üreterek...

***

DERS ZİLİ Mİ, YOKSA ‘DERT’ ZİLİ Mİ?

İçinde bulunduğumuz hafta, ilk ve orta öğretimde okulların açılış haftasıydı. Öğrenciler ve öğretmenler ders başı yaptılar. Okulların açılışı ve öğrencilerin okula gidişi, öğrenci velileri ve aileleri için de pek çok sorunla yüz yüze gelinmesi anlamı taşıyordu. Okullarda zil çaldı; ama bu çalan ders mi yoksa ‘dert’ zili miydi? Doğrusu bu konu tartışılır.

Eğitim alanında sorunlar o kadar çok ki; insan hangisini öncelikle sıralayacağını şaşırıyor. Elbette en başta ekonomik sıkıntıların eğitime ve ailelere yansıması var. Öğrenci velileri, çocuklarının eğitim masraflarını karşılamakta zorlanıyor. Bırakın ders kitaplarını ve araç gereçlerini, beslenme çantalarını bile dolduramıyorlar. Bunun için de özellikle ilk ve orta öğretim öğrencileri için bir öğün yemek talebini yükseltiyorlar. Bu bağlamda, İzmir’deki eğitim bileşenleri ‘İzmir Yemek Koalisyonu’nu oluşturdular.

Eğitimde bir başka önemli konu, eğitimin gericileştirilmesi. Eğitim uzmanlarının karşı çıktıkları Çedes ve benzeri projelerle, eğitimin kuşatılmaya çalışılması. Çağdışı müfredat dayatmalarıyla, kendi siyasal amaçlarına uygun kuşaklar yetiştirilmek istenmesi. Özellikle İzmir’in bu konuda ‘pilot kent’ seçilmesi.

İzmir’de ve tüm kentlerde çağdaş eğitim kuruluşları ve platformları, eğitimdeki dayatmalara karşı çıkıyorlar. Öyle anlaşılıyor ki; hem ekonomik, hem sosyal ve hem de eğitsel açıdan, 2024-2025 eğitim öğretim yılı, öğrencilerimiz, öğretmenlerimiz ve velilerimiz için, zorlu ve sıkıntılı bir dönem olacak.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Çiftçi nasıl üretsin? 15 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları