Mehmet Ali Güller

Soçi’nin şifreleri

02 Ekim 2021 Cumartesi

1) Kremlin Sözcüsü Peskov, Erdoğan-Putin zirvesinin gündeminin “ikili ilişkilerin başlamasından bu yana en kapsamlı gündem olacağını” belirtmişti. Oysa görüşme, 2 saat 40 dakika sürdü. Zamanın yarısının tercümeyle geçtiği düşünülürse, tarafların masadaki konu başlıklarını müzakere etmediği, sadece karşılıklı “mesaj” verdiği anlaşılmalıdır. 

2) Önceki zirvelerde, dışişleri ve savunma bakanları, hatta güvenlik bürokrasisi, ele alınacak konuları hazırlar, liderler de son halini verirdi. Bu zirvede ise tersinin olduğu anlaşılıyor. Verilen mesajların gereğini, sonrasında, Putin’in ifadesiyle “devlet mekanizmaları” yerine getirecek. 

3) Zirvede bir belgenin imzalanması beklenmiyordu ancak ortak bir açıklama yapılmaması, hatta sonradan Ankara ve Kremlin’in hiçbir açıklama yapmaması, ortada Erdoğan ve AK-medyanın köpürtebileceği bir kazanımın olmadığına işaret ediyor. 

Bu üç çıkarımdan hareketle, Soçi’de kim, ne kazandı peki?

SOÇİ’DE BÖLGECİLİK KAZANDI

Erdoğan ile Putin’in Soçi zirvesinden Atlantikçilik kaybetti, “bölgecilik” kazandı.

Açalım: 

14 Eylül’de Moskova’da bir araya gelen Esad ve Putin’in verdiği mesaj netti: “Amerikan ve Türk askerleri Suriye’den çıkmalı.”

Erdoğan’ın New York dönüşü sırasında, Soçi zirvesi öncesi ve zirveye hazırlık mesajı olduğu belli olan açıklaması da şöyleydi: “ABD Suriye’den çıkmalı.”

İster Biden’dan randevu alamadığı için denilsin, isterse Erdoğan’ın genel tutarsızlığı olarak yorumlansın ama Putin açısından, Erdoğan’ın “ABD Suriye’den çıkmalı” noktasına gelmiş olması, büyük kazançtır. Hele de Erdoğan yıllardır ABD’yi Suriye’ye daha çok varlık bulundurmaya çağırırken!

Denilebilir ki, Erdoğan taktik manevra yapıyor, ‘ABD çıksın’ diyerek ‘Türkiye’nin Suriye’deki varlığını korumaya çalışıyor.” Olabilir, fakat sahanın gerçeği, düşüncelerden ve niyetlerden güçlüdür.

‘SİYASİ RÜŞVET’

Esasa geçmeden, bir konuya dikkat çekelim: 

Erdoğan’ın Soçi dönüşünde Putin’e “İkinci ve üçüncü nükleer santralların inşasını” teklif ettiğini açıklaması ise tam bir skandaldır. 

Açık ki sıkışan Erdoğan, bunu bir koz gibi ama pratikte “siyasi rüşvet” anlamına gelecek şekilde masaya koymuş. İhale kanununu, olması gereken yolu, yöntemi geçtik, bu bir koz olacaksa bile “siyasi rüşvet” gibi sunulduğu için koz değeri azalmıştır. 

Nükleer santralları başta Çin olmak üzere yapabilecek aktörlere karşı Rusya’nın elini “pazarlıksız” güçlendirmiştir. 

İDLİB’DE OLASI ADIM

Erdoğan ile Putin zirvesinin ana konusu İdlib’di. İdlib’in çözülemeyen düğüm hali, Şam’ın Moskova’ya bastırması ile Moskova’nın Ankara’yı Washington’a itmemek için zamana yayması arasında sıkışan bir konu. 

Erdoğan’ın şu sözleri, bir parça daha taviz vereceğine işaret ediyor: “Suriye sorununa nihai ve sürdürülebilir çözüm bulma vaktinin geldiğini konuştuk. Bu yöndeki her türlü gerçekçi ve adil adıma açık olduğumuzu belirttik.”

Önümüzdeki haftalarda Türk ve Rus heyetlerinin yapacağı görüşmelerle, bu alanda bazı adımların atılabileceğine dair kimi işaretler var. 

Neler olabilir peki? M-4 karayolunun tam kontrolü için Türk ordusunun biraz daha geriye çekilmesi ve Suriye ordusunun Rus hava kuvvetleri desteğiyle otoyolu güvenli hale getirebilmesi olası görünüyor. 

Erdoğan’ın hiç istemediği bir durumsa da bu, Türkiye’nin çıkarınadır ve edindiğim izlenimler, askeri yaklaşımın da buna yakın olduğudur. 

Buradan hareketle, bir sonraki yazımızda İdlib’de çözümü kimlerin istediğini, kimlerin neden karşı olduğunu, İdlib’in Türk-Amerikan ilişkileri ile Türk-Rus ilişkileri bağlamındaki önemini inceleyeceğiz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları