Mehmet Ali Güller

İçte ve dışta neo-Abdülhamitçilik

04 Temmuz 2020 Cumartesi

Ufuk Ötesi okurları bilir, yıllardır iktidarın dış politikasını neo-Abdülhamitçilik olarak niteledik. Rusya’yla işbirliği yaparak kendisine alan açan, bunu ABD’yle pazarlığında kullanan, iki büyük kuvveti de AB’yle dengelemeye çalışan” bir siyaset bu…

Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit, benzer şekilde “büyük güçler dengesi” gözetmiş ve bugünkü Türkiye’nin yaklaşık iki katı toprak kaybetmişti…

Osmanlı topraklarının İttihat Terakki rejimi tarafından kaybedildiği propaganda edilir ama doğru değildir. Zira İttihat Terakki, II. Meşrutiyet’ten, yani 1908’den sonra iktidar olmuştur. II. Abdülhamit ise 93 Harbi olarak bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan II. Meşrutiyet’e kadar 1.6 milyon kilometrekare toprak kaybetmiştir.

Fransız Devrimi’nin milliyetçilik etkisinden başlayarak Osmanlı Devleti’nin sanayi devrimini yapamamasına ve tıkanan iktisadının toplumsal dinamizmi sınırlamasına kadar pek çok nedenle zaten o toprakların elde tutulması mümkün değildi. Elbette “doğru hatta geri çekilerek” I. Dünya Savaşı’nda daha az kayıplı sağlam bir mevzi tutulabilirdi…

Neyse, konumuz bu değil, tarihi süreçleri “keşke”lerle açıklamak da zaten bilimsel değil.

Padişaha RTÜK zırhı

Bu konuya şundan değiniyoruz: TELE1 TV Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, geçen günlerde canlı yayında II. Abdülhamit rejimini eleştirdi ve RTÜK Başkanı birkaç saat sonra TELE1 hakkında soruşturma başlattıklarını açıkladı!

Türkiye’de II. Abdülhamit’in eleştirilmesine bu set çekmeye çalışma çabası, dış politikada yaptığımız neo-Abdülhamit benzerliğinin, iç politikada da geçerli olduğunu gösteriyor…

RTÜK’ün, Merdan Yanardağ’ın Abdülhamit eleştirisi ve çağdaş ilahiyatçı Cemil Kılıç’ın Diyanet eleştirisi nedeniyle TELE1’e 5 gün kapatma ve para cezası vermesi, özetle Abdülhamit dönemi sansürcülüğünün güncel uygulamasıdır!

Yani iktidar, dış politikada olduğu gibi iç politika da neo-Abdülhamitçidir!

Devrim-karşıdevrim çatışması

Muhafazakârların ve siyasal İslamcıların II. Abdülhamitçiliği sıradan bir konu değildir. Abdülhamit’i savunmayı, İttihat Terakki devrimciliğinden başlayarak, onu içererek aşan Kemalist devrimciliğe karşı bir mücadele platformu olarak görürler…

Doğrudur; devrimcilik - karşıdevrimcilik çatışması fiiliyatta İttihat Terakki - Abdülhamit çatışmasıdır. Abdülhamit’in istibdat rejimine karşı isyan eden İttihatçılar en sonunda onu tahtından indirmiş ve kapattığı Meclis’i yeniden açmıştır.

İşte bu mücadele sürmektedir: Cumhuriyet’i ve Kemalist Devrim’i kapatılması gereken bir parantez olarak nitelemeleri bundandır. Kapattıkları kurumları sıra sıra Abdülhamit, Hamit, Hamidiye isimleriyle açmalarından başlayarak TBMM’yi işlevsiz kılan başkanlık sistemine geçmelerine kadar hemen her politikaları bundandır.

Bu gerçeği görmeyerek kör İttihatçı düşmanlığı üzerinden AKP’ye yedek kuvvet olanların anlamadığı acı durum budur…

Mehmet Akif’in Abdülhamit’e bakışı

II. Abdülhamit’in “istibdat rejiminin” ne olduğunu şiirlerinde ve yazılarında en iyi resmedenlerin başında İstiklal Marşımızın yazarı Mehmet Akif gelmektedir…

Mehmet Akif, en hafifinden Abdülhamit’i Yıldız’daki baykuş diye, şeytanın ruhuna rahmet okutan melun diye, kızıl kâfir diye niteler…

Elbette siyasal İslamcılar açısından iyi bir dindar olan Mehmet Akif büyük oranda dokunulmazdır. Akif’e ve yazdıklarına karşı gelemedikleri için, onun sonradan bu fikrinden döndüğü yalanına başvurmuşlar, hatta onun adına Abdülhamit’e sahte övgü şiiri bile yazmışlardır! Yani “trollük” köklerinde var…

Ancak en kuvvetli sahtekârlıklar bile hakikatin üstünü örtemez, örtememiştir…

Tarihi kim yazacak?

İktidar açısından Abdülhamit’i savunmak ve ona eleştirilemez zırhı kazandırmaya çalışmak, kapsamlı bir politikadır ve doğrudan yeni rejim inşa hedefiyle ve o hedefe uygun yeni tarih yazımıyla ilgilidir…

TELE1 TV ve Halk TV’yi 5 gün kapatma kararları da, Cumhuriyet gazetesini kamu ilanlarını keserek cezalandırmaya çalışmaları da, OdaTV internet sitesini kapatmaları da, sosyal medyayı düzenleme adı altında muhalefetin sesini kesme çabaları da yeni bir tarih yapabilmeleri ve yazabilmeleri içindir…

Ancak yapamayacaklar! Tarihi elbette kazananlar ama “haklı olarak kazananlar” yapar!

Hem haklı değiller hem de kazanamayacaklar!

Tarihi özgürlükçüler yapacak ve yazacak!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları