Feyzi Açıkalın

İstiklal’e kar atıştırıyordu

18 Nisan 2021 Pazar

Nisan’ın sekiziydi. Tünel’den çıkıp, İstiklal Caddesi’ne doğru yürümeye başlamışken kar atıştırmaya başladı. İlk kristal tepemdeki kele, ikincisi gözlüğüme yapıştı.

Nostaljik tramvaya tutunup, tek ayağını dışarı savuran bir Rus kadın, sıkkın kocasına poz vermekteydi. Yanlarından geçerken, onları ilgiyle görüntüleyen İstanbul taşralısını da ben fotografladım…

Sözüm ona meşhur mağazaların önündeki çığırtkanlar, kafası parsellenmiş çim saçlı Arap gençlerini içeri almaya çalışıyordu. Önlerinde avazı çıktığı kadar bağırarak makamsızca türkü çağırarak dilenen çocukları görmüyorlardı bile.

Öylesine insanın içine işleyen bir soğuk vardı ki kulağı küpeli, saçları atkuyruklu siviller bile ortadan kaybolmuştu. Caddenin belki istiklalini değil ama devletin bekasını sağlama adına, makineli tüfekli bir polis TOMA’sının önünde nöbetteydi.

Hem soğuktan korunmak hem de bir şeyler atıştırmak için bir kitabevinin üst katına çıktım. Sigara içilen çatının caddeye bakan loş bölümü boştu. Oraya yerleştim.

Beş dakika geçmeden yanıma genç bir çift geldi. Rahatsız etmemek için başımı kaldırıp bakmadım. Ne istedikleri sorulduğunda çok tereddütlü ve sıkılgan bir sesle çay dediler.

Çok konuşmuyorlardı. Kafamı kaldırdığımda telefonla oynadıklarını gördüm. Derken bir iki kelime Kürtçe duydum. Frekans değişikliğini benim için yapmış olmalıydılar.

Birden, kadın bana hiç aldırmadan görüntülü telefon konuşması başlattı… Birkaç metre arayla oturulan sessiz bir ortamda, konuşulanlara tanık oluyordum. Çok kızdım tabii ki. Huzurum kaçtı.

Almanya ile görüşülüyordu. Genç kadın muhtemelen yeni evlendikleri kocasını yengesine, abisinin karısına tanıştırdı. Çekingen genç saygıyla ailenin bütün bireylerinin tek tek hatırını sordu. Sırası gelen, gence kısaca merhaba deyip, çekildi. Ekran yengeye kaldı.

Girizgâh uzayacak, anlamsız bir diyaloga dönecek derken niyet anlaşıldı; gençler Kanada’ya gitmek istiyorlardı. Memleket artık yaşanmaz hale gelmişti. İki kişi çalıştıkları halde geçinemiyorlardı. Yengeye, pazardan aldıkları domatese ödedikleri fahiş fiyatı söyledi.

Yengeden yanıt gelmedi. Muhtemelen para birimini çevirememişti. Yenge çok akıllıca yorum ve yönlendirmeler yapmaktaydı. Genç kadın sızlandıkça o, Batı’daki yaşamın sanıldığı kadar kolay olmadığını anlatmaya çalışıyordu. Daha çok gençtiler. İki gönül bir olunca samanlık seyran olacaktı!  

Başlangıçta sinirlenen ben, konuşmaya istemeden dâhil oldukça gençler adına üzülmeye başlamıştım. Genç kadın yengesini dinlemeden aklındakileri sıralıyordu; gideceklerdi artık. Kanada onları kabul edecekti. 

Daha fazlasını duymamak için hızla hesap ödemeye kalktım. Kasadaki genç ile duygularımı paylaşmak isteyince pişman oldum. Çünkü onlar da, karı koca Kanada için başvurmuşlardı. 

Kendime gelmek için dışarı, kar soğuna fırladım. Dışardaki iki küçük çocuk, avazı çıktığı kadar iki yanlarına bakınarak hala türkü söylüyorlardı… Gri hizmet pasaportu ile insan kaçakçılığı yapan bir şebekeyi Türkiye’nin tanımasına daha bir hafta vardı…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları