Suudilerin sonuna doğru...

17 Aralık 2015 Perşembe

 “Suudilerin Yemen macerasının, hanedanın geleceğini tehlikeye atan bir süreci başlattığını” yazmıştım. (31/03) Bu abartılı bir saptamaydı. Son haftalarda Batı basınında, bu saptamayı destekleyen yorumlar artıyor.

‘Artık başka yana bakmak yok’
Otuz ülkeli bir anti-IŞİD koalisyon liderliğine soyunduklarına bakmayın, Alman gizli servisi BND’nin bir raporuna göre, Suudiler Ortadoğu’da giderek istikrar bozucu bir rol oynuyor. BND, Suudi rejiminin geleneksel temkinli dış politikasının yerini, düşüncesizce atılan adımların almaya başladığını düşünüyor.
Merkel’in yardımcısı Sigman Gabriel de Suudi rejimini, teröristlere mali destek vermekle suçladı, “Artık olanları görmezden gelme döneminin sona erdiğini Suudilere açıkça söylememiz gerekir” dedi.
Bu uyarılar, Financial Times’dan G. Rachman’ın da vurguladığı bir gelişmenin yansıması: Batı’nın Suudi algısı hızla değişiyor. The Observer’in baş yazısına göre “Suudi Arabistan’la ittifak İngiltere’nin güvenliğini olumsuz etkiliyor”. BBC, iki hafta önce bir haberinde Suudi Arabistan’da 50 kişinin önümüzdeki günlerde idam edilmeyi beklediğini bildiriyordu. The Guardian’a göre bu yılın ilk yedi ayında Suudi rejimi 175 idam gerçekleştirmiş. Aynı günlerde The New York Times’ın yayımladığı bir yorumun başlığı “Suudi rejimi, IŞİD’in başarılı olmuş halidir” diyordu. ABD’nin en etkili yorumcularından Thomas Friedman’a göre de “IŞİD Suudi rejiminin ideolojik çocuğudur”.
Batı’da gelişmeye başlayan bu eğilimin arkasında, insan hakları kaygılarının yanı sıra, Suudi rejiminde görülen istikrarsızlık belirtileri, dış politika belirsizlikleri var. Batı, Suudi rejiminin bir ‘kazaya gelerek’ bir jeopolitik ‘kara deliğe’ dönüşmesinden korkuyor. Suudi rejiminin, şimdilik bir alternatifi olmadığına göre, yöneticilerini uyarmaya çalışıyor.

‘Ya bendensin ya da düşman’
Yaklaşık bir yıldır iktidarda olan yeni Suudi liderliği bu uyarıları algılayacak gibi görünmüyor. Suudi kralı ve 30 yaşındaki oğlu, İran’ın etkisinden, petrol gelirlerindeki gerilemeden kaynaklanan riskleri, dışarda hiper-aktif, içerde hipermuhafazakâr politikalara yönelerek karşılamaya çalışıyorlar.
Yemen’e yapılan askeri müdahalenin yanı sıra, Suudi rejimi Körfez ülkelerini kendi dış politikasına uymaya zorluyor. Esas olarak da Sünni İslamın liderliğini (Davutoğlu’nun kulakları çınlasın) tekeline almaya çalışıyor; yorumculara göre, giderek “Ya bendensin ya da düşman” tavrını benimsiyor. Ülke içinde olası muhalefet unsurlarına karşı baskılar yoğunlaşıyor. Bu baskılar, Şii azınlığın tedirginliğini daha da arttırıyor. Rejim, petrol fiyatlarının gelirleri üzerindeki olumsuz etkilerine, kamu harcamalarında derin kesintilere giderken ekonominin yapısını petrole bağımlılığı azaltacak yönde değiştirecek reformlarla uyum sağlamayı amaçlıyor.
Bu tasarrufları, yapısal değişimi, uygulama görevinin başında da veliaht, ekonomiden sorumlu bakan, Yemen savaşının komutanı, dış politikada babasının temsilcisi, Suudi Aramco’nun ve kamu yatırım fonunun yöneticisi, 30 yaşındaki Prens Salman var. Bu kadar işlevin bu kadar genç birinin elinde toplanması kraliyet ailesi içinde ilk kez dışarıya da yansıyan bir huzursuzluk yaratıyor.
İş çevrelerinin bu reform projesine güven duymadığı, önlerini göremedikleri için kaygılanmaya başladıkları bildiriliyor. Sosyal harcamalarında yapılan kesintiler, düşmeye devam eden petrol gelirleri Suudi rejiminin muhalefetini satın alma kapasitesini kaçınılmaz olarak zayıflatıyor.
Küresel petrol stoklarını, Batı’nın Ortadoğu petrolüne bağımlılığının azalmakta olmasını da düşününce Suudi rejimi ayakta tutan sütunların hepsinin birden çürümeye başladığı anlaşılıyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları