Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Kapitalist gerçekçilik’ demokratik dayanaklarını kaybediyor

31 Aralık 2020 Perşembe

Kapitalist gerçekçilik”, insanlığın “yaşam dünyasını” yalnızca kapitalizmin sınırları içinde düşünebilir: Başka bir “dünya” olanaklı değildir. Ancak yeni bir yıla girerken “kapitalist gerçekçiliği” yaşatan, liberal demokrasiyi, piyasa ekonomisini, insana ilişkin egemen ideolojik varsayımları anlatan ideoloji verimliğini hızla kaybediyorlar.

‘Işıkları soluklaşıyor’

Finansal kriz, neoliberalizmi savunmaya devam etmeyi son derecede zorlaştırdı, bir “yeni ekonomik model” arayışını gündeme getirdi. Gittikçe derinleşmeye devam eden iklim krizi ve buna eklenen Covid-19 salgını krizi, uygarlığın yaşamsal sorunlarının, liberalizmin “bireyin serbestliği ve sorumluluğu”, tek düzenleyici kurum olarak “serbest piyasa” gibi temel ilkelerine dayanılarak aşılamayacağını, “eşitlik” iddialarının aslında giderek derinleşen eşitsizlikleri gizleyen bir fantezi olduğunu açıkça ortaya koydu. Şimdi kolektif bir irade (ve sorumluluk), işbirliği, dayanışma ruhu,serbestliği” sınırlayan, düzenleyen planlama çabaları giderek daha fazla ilgi çekiyor.

Financial Times’da Martin Wolf’un oldukça ayrıntılı bir denemesi, dünya halklarının liberal demokrasiye olan ilgisinin, güveninin zayıfladığını; Oxford Üniversitesi’nden tarihçi Prof. Timothy Garton Ash’ın bir araştırması da bu yüzyılda, liberal demokratik olmayan ülkelerin sayısının, olanların sayısını geçtiğini gösteriyor.

Demokratik ülkelerin, ABD müttefiklerinde halkların, düne kadar liberal demokrasinin merkezi ve özgürlüklerin kalesi olarak görülen ABD’ye, güveni belirgin biçimde gerilemiş. Avrupa’da nüfusun çoğu dünyanın lider ekonomisi olarak Çin’i (liberal demokrasiyle yönetilmeyen bir ülkeyi) görüyormuş. Wolf’un yazısı “Liberal demokrasinin soluklaşan ışığı” başlığını taşıyordu.

Al birini vur ötekine

ABD Başkanı Trump seçim kampanyasına “seçimlerin çalınacağını” iddia ederek başladı; ırkçı milliyetçi komplo teorileriyle “Covid aslında sahte haberdir” gibi ardı arkası gelmeyen yalanlarla devam etti. Bu sırada Covid-19 vaka ve ölü sayısı rekor üzerine rekor kırmaya başlamıştı. ABD adeta bir “III. Dünya” ülkesi resmi sergiliyordu. Trump’ın seçimleri kaybettikten sonra sonuçları değiştirmek için başvurduğu tüm yasal yollar tükendi. Bu kez “gizli yetkilerini” (bu vesileyle gizli yetkileri olduğunu öğrendik) kullanarak kritik eyaletlerde seçimleri yenilemek için “Olağanüstü hal ilan eder mi?” gibi iddialar açıkça ortalıkta dolaşmaya başladı. “Gizli yetkilerin” varlığını ilk kez aktaran Newsweek, “Peki, biz o zaman ne yapacağız?” diyen üst düzey, Pentagon’dan yetkililerin kaygılarını aktarıyordu. Bu aşamada, böyle bir olasılığın açıkça konuşulması ABD’de liberalizmin krizinin derinliğini, “demokrasiye” güvenin ne kadar zayıfladığını gösteriyordu.

İngiltere’de Johnson yönetimi, hükümete geldiğinden bu yana devleti merkezileştirmeyi, yasama ile yargının yürütme üzerindeki denetimini zayıflatmayı amaçlayan adımlar atıyor. Önceki muhafazakâr hükümetlerde “Irk Eşitsizlikleri Bürosu” başkanlığı yapan Lord Wooly, geçen hafta The Guardian’daki yazısında, Johnson hükümetinin ırkçılıkla mücadele alanında egemen söylemi, beyaz işçi sınıfını siyah işçi sınıfına karşı kışkırtacak biçimde yeniden şekillendirmeye başlamasından yakınıyordu.

Lord Wooly’e göre Johnson hükümeti, özellikle siyah milletvekilleri ve bakanları aracılığıyla ülkede, aslında kurumsal bir ırkçılık olmadığını, ırkı yüzünden haksızlığa uğramış olma durumunun aslında bir algı sorunu olduğunu anlatmaya yönelik bir kampanya başlattı. “Kadın ve Eşitlikler BakanıLiz Truss da geçenlerde yaptığı bir konuşmada, “1980’lerde bir ilkokulda, ırkçılık ve cinsiyetçilik öğrenmekten okuma yazma öğrenmeye vaktimiz kalmıyordu” diyormuş.

Bu iki ülke tarihsel olarak liberal demokrasinin vatanı, 1980’lerden bu yana da kalesi olma iddiasındadır. Bugün bu ülkelerde, “süreç olarak faşizmin” gelişme dinamiklerine bakınca, “kapitalist gerçekçiliğin” liberal demokratik desteğinin ne kadar zayıfladığını, yerini “süreç olarak faşizm” içinde değerlendirilebilecek karanlık seçeneklere bırakmaya başladığını görüyoruz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları