‘Geçmiş her gün yeniden tanımlanır’

14 Ekim 2024 Pazartesi

Ülkelerinin kuruluş mitosunu tartışmaya açacak, kuruluş “travmasını” hatırlatacak işler yapan rejimler, toplumlarında, kültürel, ahlaki kargaşanın, bir meşruiyet krizinin yolunu açarlar; böylece ülkelerinin yalnızca geçmişini değil geleceğini de tehlikeye atarlar. Netanyahu-Ben Gvir-Smotrich faşist Siyonizminin Gazze soykırımı, Lübnan’da başlattığı yıkım, İsrail’in yalnızca geleceğini tehdit etmiyor, geçmişini de yeniden tartışmaya açıyor. 

İsrail’in kuruluşunda terörizm (Haganah, Irgun, Lehi), yerleşimci sömürgecilik, etnik temizlik vardı. Batı ve Siyonist hareket, Alman Nazi soykırımının, tüm dünyada yarattığı travmayı, İsrail’in kuruluşunu, Filistinlilerin travmasını önemsizleştirerek meşrulaştırmak için kullandılar. 1980’lere gelindiğinde, artık ortada 7-8 milyon nüfuslu bir İsrail gerçeği vardı. Bir uzlaşma/ barış arzusu, Filistin halkının haklarını tanıyan bir çözüm arayışı, süreci iki devletli bir çözüme doğru itiyordu. Artık, “kuruluş anındaki” yerleşimci sömürgecilik etnik temizlik vurgulanmıyordu; İsrail buradaydı ve kalıcıydı, önemli olan iki devletli bir çözümdü. 

“Oslo çözüm süreci” bir fırsat yarattı. FKÖ ve seküler Siyonist akımlar bu fırsatı değerlendirmek için çalışırken, İsrail’in varlığını (sahadaki gerçekliği) tanımayan dinci Hamas ve Filistin halkının varlığını yok sayan radikal dinci/ırkçı Siyonistler süreci baltalıyorlardı. Arafat, Arap devletlerinden gereken desteği alamayınca da o fırsat kayboldu. 

SİYONİST FAŞİZMİN ‘ZAFERİ’

Netanyahu yargıdan kaçmak için Ben Gvir, Smotrich gibi faşist politikacılara, ırkçı/dinci yerleşimci harekete teslim oldu. Böylece şekillenen rejim altında, bir taraftan İsrail içinde, toplum kutuplaştı, haklar ve özgürlükler hızla aşınmaya başladı. Diğer taraftan, faşist rejim, “Tarihsel İsrail” fantezisi içindeki toprakları tamamen yerleşimlere açma, “soykırım” projesine kitlendi. Bu sırada, Arap monarşileri, “İbrahim Anlaşması” kapsamında İsrail ile ekonomik, diplomatik ilişkilerini, ABD’nin teşviki ile geliştirmeye devam ediyorlardı. Filistinlilerin geleceği artık tamamen gündemden çıkmış gibiydi. 

“7 Ekim” bu umutsuzluk içinde gerçekleşti, faşist harekete beklediği fırsatı verdi. Haaretz, bir yorumunda “İsrail’in aşırı sağcı bakanları, Gazze’yi yerleşimcilere açmak için 7 Ekim’i utanmadan istismar ediyorlar” diyordu. Bu istismarın pratik sonucu ise Gazze’de bir soykırım pratiği oldu. Bu pratik Batı yakasına da yayılmaya başladı. Eylemlerini gittikçe “ya biz ya onlar” diyen dini referanslara daha çok dayanarak açıklamaya çalışan Netanyahu ve faşistlere artık savaşı İran’a sıçratmaktan, gerekirse tüm dünyayı ateşe vermekten başka bir seçenek kalmıyordu. 

Yazımın başlığına dönersem, 7 Ekim’i izleyen, ortamda, rejimin “fırında bebek yaktılar gibi” yalanları, “İstihbaratı önemsemediler mi?” kuşkusu, Gazze soykırımı, artık tüm dünyada özellikle Batı halkları arasında İsrail algısını değiştirmeye başladı: Yaşanan felaket artık bir savunma hakkının kullanılması olarak değil, yeni toprakları açarak sömürgeleştirme girişimi olarak görülüyor. Bu dinamik, ortaya “İsrail nedir? Nasıl kuruldu” sorusuyla, Soykırım kurbanı bir halk” resminin yerine etnik temizlikle başlayıp yerleşimci, sömürgecilikle devlet kurduktan sonra, şimdi soykırım yapan bir halk resmi koyarak geçmişi yeniden anlamlandırmaya, bunun bir sonucu olarak da tüm dünyada “antisemitizm” yeniden yükselmeye başladı. 

Şimdi, İsrail içinde kimi yorumcuların “Savaş İsrail ekonomisini zorlamaya başladı, devam ederse ekonomi çökecek” demeye başladıkları noktada, Netanyahu faşist rejimi savaşı, ana sponsoru ABD’nin uyarılarına aldırmadan, Suriye ve İran’a (Rusya’nın Ortadoğu dayanaklarına) doğru genişletmeye çabalıyor. Rusya ve İran’ın etkilenmesi, Çin’in jeostratejik ve jeoekonomik çıkarıyla çelişiyor. Süreç 8-9 milyon nüfuslu, ekonomik kapasitesi sınırlı bir ülkenin sürdürmesi olanaksız bir durum yaratmaya başlıyor. 

Hamas’ın umutsuz çılgınlığına daha büyük bir çılgınlıkla cevap veren Netanyahu-Ben Gvir-Smotrich faşist rejimi, ülkelerinin meşruiyetini destekleyen tarihsel yorumun yeniden tartışılmasına yol açarak hem geriye hem de ileriye doğru bir “beka” sorunu yarattı.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları