Ergin Yıldızoğlu
Ergin Yıldızoğlu ergin.yildizoglu@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Fanatik aklın istikrarsızlığı üzerine

02 Aralık 2024 Pazartesi

Bu yazı İslam gibi bir kadim dini, siyasi, kültürel sermaye ve tabii ekonomik çıkar elde etmek için kullanan, bir entelijansiyanın, siyasileştikçe, giderek artan oranda sergilediği “bir aklın istikrarsızlığı” durumuna ilişkindir. Bu istikrarsızlığın, iki boyutu özellikle ilginçtir. Biri, insan aklının tutarlılık ihtiyacı arzu ve arayışına karşılık, bağdaşmaz savları aynı anda savunma çabası. İkincisi de içindeki çelişkileri saklayamayan kısır bir ideoloji. 

YOKSA TANRI MUTLAK DEĞİL Mİ?

Tektanrılı dinlerin, Tanrı’sını sanırım şu şekilde tanımlayabiliriz: Evrenin yaratıcısı, koruyucusu, mutlak güç, bilgi ve ahlak otoritesine sahip, aşkın ve tek olan yüce varlık. Tanrı, varoluşun, anlamın, amacın nihai kaynağıdır. Tanrı, tek ve bölünemezdir, mükemmeldir. Tanrı, fiziksel evrenin ötesinde, insan anlayışının çok üzerindedir. Tanrı her şeye kadir ve her şeyi bilendir. O sınırsız güç, bilgi her şey üzerinde mutlak kontrol sahibidir; nihai yasa koyucu ve yargıçtır, insanlara doğru davranış ilkelerini sunar, onları sorumlu tutar. 

*

“Türkiye’nin IŞİD emiri” olarak “bilinen” Halis Bayancuk, Akit TV ile yaptığı bir söyleşide, “Laiklik Allah’a kafa tutma biçimidir. Çünkü din ile devlet işlerini birbirinden ayıralım dediğiniz zaman, ‘Allah bizim devletimize müdahale etmesin’ demiş oluyorsunuz, bu da kulluğun özüyle bağdaşmayan bir şeydir” demiş. Bayancuk’a göre “laikliği savunanlar da din ile dünyayı ayıran, egemenlik hakkını Allah’tan alanlar da kâfirdir”, “Oy verme eylemi bir küfürdür”. 

Bu, iddialarda bir “aklın istikrarsızlığı” durumu açıkça sırıtıyor. Bayancuk, her yerde, her şeyi bilen, kadiri mutlak ve her şeyin üzerinde kontrole sahip bir Tanrı’ya, “kafa tutulabileceğini”, böyle bir Tanrı’nın devlete karışmasına karşı çıkılabileceğini, egemenlik hakkını Allah’tan alanlar olabileceğini düşünebiliyor. 

Bayancuk, Tanrı’nın iradesine rağmen, “dinle devlet işlerini ayırabilecek”, gidip oy verebilecek insanların olabileceğini kabul ederek, bu mutlak Tanrı karşısında insanın iktidarının olabileceğini de iddia etmiş oluyor. Böylece de kader, “alınyazısı”, “kul” kavramlarının içini boşaltıyor. 

Bu durumda: (1) Tanrı kadiri mutlak değildir, her şey üzerinde mutlak kontrolü yoktur o nedenle insanlar ona karşı çıkabilirler. (2) Her yerde, her şeyi bilen, kadiri mutlak ve her şeyin üzerinde kontrole sahip Tanrı zaten olup bitenleri bilmektedir, bu karşı çıkışlar Tanrı’nın iradesi, bilgisi ve onayı ile gerçekleşmektedir. (3) Tanrı bu isyankârları cezalandıracak güce sahip değildir de Bayancuk gibilere iş düşmektedir. (4) Belki de trilyonlarca gezegenden oluşan evrenin çapına kıyasla bir toz tanesi bile olamayan bu gezegendeki yaratıkların hezeyan, kuruntu ve halüsinasyonları Tanrı’nın umurunda bile değildir. Kısacası, Bayancuk boş konuşmakta, kendisine de aslında, Tanrı’yla ilgisi olmayan kerametler atfetmektedir. 

OY VERMEK KÜFÜR İSE…

Oy vermek, tarih boyunca halkı, sultanlara kulluk etmekten kurtararak vatandaş statüsünde yükselmiş toplumların, cumhuriyetlerin pratiğidir. Cumhuriyetleri, halkın özgürce seçtiği temsilciler yönetir. Günümüzde halen 60’tan fazla ülke, dünya nüfusunun yarısından fazlası genel seçimle yönetiliyor. 

Egemenlik Tanrı’ya aitse seçimler de küfür olduğuna göre, yöneticiler halkın değil “hakkın” iradesini temsil edecektir. Bugün, kimse Tanrı’yla iletişim kurduğunu, onun iradesini temsil etme hakkını kendisine verdiğini iddia edemez. Muhammed bu ayrıcalığa sahip insanların sonuncusuydu. Öyleyse iradesi “temsil edilecek” (ki onun bu temsile gereksinimi var mıdır?) olanla, halk arasındaki siyasi alan boş kalacaktır. Tanrı’yla birey arasındaki alanda, başka bir 3. kimseye yer yoktur. 

Tüm bu gevezelikler aslında, Bayuncak’a, ait olduğu “sınıfın” (dinci entelijansiya) bu boş alanı işgal etme, Tanrı’yı temsil ettiğini iddia ederek devletin, ekonomik kaynakların başına çökme, her türlü denetim-dengeleme kurumundan kurtulmuş olarak keyfince yönetme, vatandaşları iktidarlarının kulları statüsüne düşürme arzusunun dışavurumudur. Bu tiplerin ideolojisi aslında son derecede maddi ve sıradan bir “iktidar olma” arzusunun bir ifadesidir; bir Tanrı inancının ifadesi değil.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları