Emre Kongar
Emre Kongar ekongar@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Ukrayna krizinin temelleri ve Türkiye

24 Şubat 2022 Perşembe

Bu yazının sonucunu en başta söyleyeyim:

Batı Bloku ve NATO, Ukrayna’da, kendi oyununa geldi ve “Soğuk Savaş” döneminde Sovyetler’i çökertmek için kullandığı “mikromilliyetçilik” veya “Kimlik siyaseti” denilen stratejinin kurbanı oldu.

Batı, SSCB’yi zayıflatmak ve dağıtmak için “farklı kimlik sahibi olduğunu iddia edenler, ister dinci, ister mezhepçi, ister ırkçı, ister milliyetçi olsunlar, siyasal olarak (özerklikten de öte) bağımsız olmaya hak kazanırlar” siyasetini devreye sokmuştu.

Ama bu kez aynı ilke, Ukrayna’da, Donbas Bölgesi’ndeki iki oblast (özerk kent yönetimi) olan Donetsk ve Lugansk tarafından Ukrayna’dan ayrılmak ve Rusya Federasyonu'ndan, “Barışın sağlanması için askeri yardım istemek” için, Batı’ya, NATO’ya karşı kullanıldı.

Elbette bunun arkasında, SSCB’nin dağılmasından sonra ortaya çıkan devletlerin NATO üyesi yapılarak Rusya Federasyonu’nu çevirme harekâtının Rusya’da yarattığı tehditler yatıyordu.

Ukrayna konusunda, hem Batı’nın “mikromilliyetçilik” stratejisinden kaynaklanan “kimlik” politikalarının dayandığı ilke hem de Avrupa’nın doğalgaz konusunda kendisine olan bağımlığı Rusya’nın elindeki en büyük iki koz olarak görünüyor.

***

Soğuk Savaş döneminde ABD liderliğindeki Batı propagandası, Sovyetler’i zayıflatmak için, çeşitli dinlerden, mezheplerden, ırklardan ve milliyetlerden oluşan bu Birliği “kimlik politikalarıyla” bombardımana tuttu:

Nitekim SSCB çözüldükten sonra, Asya’daki yeni Türki devletlere ek olarak, sadece Balkanlar’da Yugoslavya’nın bölünmesiyle Bosna-Hersek, Hırvatistan, Slovenya, Kuzey Makedonya, Sırbistan, Karadağ, Kosova olarak yedi yeni devlet ortaya çıktı.

Çekoslovakya ikiye bölündü. Estonya, Letonya, Litvanya, Moldova, Belarus, Ukrayna, bağımsızlıklarını kazanan devletler oldular.

Bu arada, tarihsel olarak Polonya, Avusturya, Macaristan, Almanya, Rusya ve Osmanlı İmparatorluğu arasında, özellikle Balkanlar’da yoğunlaşan, pek çok savaş, toprak ve nüfus alışverişi olduğunu, bunun da Avrupa’daki “kimlikleri” son derece karışık, karmaşık ve karmakarışık bir hale getirdiğini de kaydetmeliyiz.

***

Sonuç olarak, SSCB’nin dağılmasından sonra ortaya çıkan devletlerin Rusya Federasyonu’nu tehdit eder biçimde NATO üyesi yapılmaları ve Ukrayna’nın da içte çıkarılan karışıklıklar ve iktidar değişmeleriyle bu kervana katılmak istemesi, (katılmasının istenmesi) bugünkü krizi doğurdu.

Şimdi Rusya’nın, elindeki doğalgaz kozunu etkin bir biçimde kullanma niyetinde olduğu görülüyor.

Türkiye bu çatışmada hem Montrö dolayısıyla, Karadeniz’e giriş çıkışları kontrol etme gücüne sahip olduğu için, hem de Ukrayna ile olan ilişkilerinden dolayı ve Minsk Antlaşmalarının gözlemcisi kimliğiyle rol sahibi olabilirdi.

Ama öyle anlaşılıyor ki Batı, NATO, Erdoğan/AKP iktidarını bu konuda hiç muhatap almadı ve temaslara dahil etmedi.

Değerli eski Sırbistan Büyükelçisi ve AGİT uzmanı Süha Umar’ın da belirttiği gibi Türkiye bugün ne 20 yıl önceki ne de hatta 1930’lardaki gücüne ve saygınlığına sahip.

Dolayısıyla bu sorunda arabuluculuk yapma şansı da pek yok gibi görünüyor.

Bu çatışmada iktidarın alabileceği en önemli tavır, (olanaklı olduğu ölçüde uluslararası hukuk ilkelerine uygun olarak) tarafsız kalmaktır diye düşünüyorum.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları