T.C. sokak devleti olabilir mi?

19 Kasım 2020 Perşembe

Türkiye Cumhuriyeti, Parlamenter Demokrasi modeline göre kuruldu:

İstiklal Savaşı’nı kazanan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Meclis Hükümeti döneminde çıkan bir kriz üzerine, Cumhuriyeti ilan ederek Parlamenter Demokrasi’yi kurdu.

Oysa toplum, başta halifelik olmak üzere, her türlü otoriter yönetime uygun bir Din-Tarım toplumu niteliğindeydi...

Nüfus esas olarak kendilerini padişahın kulu olarak görmeye koşullanmış olan köylülerden oluşuyordu.

Mustafa Kemal Atatürk’e de önce, hem içeriden hem de dışarıdan halife olması önerilmiş, o ise “Halifeliğin devri çoktan kapandı” diyerek bunu reddetmişti.

Dönem, ırkçı milliyetçiliğin filizlenme dönemiydi...

Mussolini ve Hitler ufukta sezilmeye başlamıştı.

Tam bu sırada Mustafa Kemal Atatürk de Osmanlı’nın mirası olan köylü kullardan oluşan bir “İslam Ümmeti”nden kentli ve çağdaş bir “Türk Milleti” yaratmaya çalışıyordu.

Ama rejimin temelleri Demokrasiye dayanmadığı için Mustafa Kemal Atatürk, Faşizmi ve Führer Kemal olmayı da reddetti.

Öte yandan İstiklal Savaşı sırasında Sovyetler Birliği hem silah hem de para yardımı yapmış, Kuvayı Milliyecilerin yanında yer almıştı.

Lenin, Türkiye’ye destek için Aralov adlı bir Büyükelçi yollamıştı.

Mustafa Kemal Atatürk, Aralov’u siperlerde gezdirirken askerleri işaret ederek ona halkın Bolşevizme uygun olmadığını söylemiş, Yoldaş Kemal olmayı da reddetmişti.

İnsanlığın evrimini, DinTarım Toplumundan Endüstri Toplumu’na geçiş sürecinde, padişahlıktan Cumhuriyete doğru, milli egemenlik, demokrasi, özgürlük, bağımsızlık, antiemperyalizm, çağdaşlık, Kentsel-Endüstriyel Toplum çizgilerinde görüyordu.

İnsanlığın evrim çizgisini yakalamak için bir Din-Tarım Toplumunun kalıntıları üzerinde, toplumsal ekonomik, siyasal ve kültürel temelleri olmayan çağdaş bir Cumhuriyet ilan etti ve bunu Parlamenter Demokratik model üzerine kurdu.

Elbette toplumu bu modele göre yönlendirmek, Osmanlı kalıntılarına çağ atlatmak, insanlığın dört yüzyılda geçtiği aşamaları birkaç on yıla sığdırmak için Parlamenter Demokratik modeli Tek Parti ile uyguladı.

Ama hedefi Çok Partili Demokrasi idi.

Nitekim bu modeli denedi ama Devrimin tehlikeye girdiğini görünce vazgeçti.

Sonunda İsmet İnönü, Cumhuriyeti Demokrasi ile taçlandırmak için Tek Parti Modelinden Çok Partili Demokrasiye yine Parlamenter Demokrasi içinde geçti.

Ama henüz Demokrasiyi yaşatacak sınıfsal, toplumsal, ekonomik ve kültürel yapı oluşmamıştı...

Emperyalizmin etkilerine ve yönlendirmesine açık olan çökmüş Din-Tarım Toplumunun temsilcileri Demokrat Parti olarak iktidara geldiler ve Parlamenter Demokrasiyi otoriter bir rejime doğru yozlaştırdılar.

1961 Anayasası, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Parlamenter Demokratik Rejimi, Anayasa Mahkemesi, yargı bağımsızlığı, ikinci meclis (senato), grev hakkı ve medya özgürlüğü gibi, çağdaş güvencelere kavuşturdu.

Ne yazık ki yine emperyalistlerle işbirliği yapan eski toplumun kalıntıları, 1971 ve 1980 askeri darbeleriyle bu Anayasa’yı da yok ettiler ve yerine dinci-otoriter eğilimli 1982 Anayasası’nı getirdiler.

İşte bugünkü iktidar, bu yeni otoriter ve dinci Anayasa sayesinde iktidara gelip devleti önce “Parti Devleti”ne dönüştürdü...

Sonra da Parlamenter Demokrasiyi kaldırdı ve yerine ucube bir “Şahsım Devleti Rejimi” kurdu.

Yani iktidar, Mustafa Kemal Atatürk ile başlayan “Tek Partiden Demokrasiye” giden süreci, “Demokrasiden Tek Partiye, Tek Partiden Şahsım Devletine” olarak tersine çevirmeye çalışıyor.

***

Şimdi Ana Muhalefet Partisi Lideri’ne, mahkûm olmuş bir suç örgütü liderinin, akıl almaz terbiyesiz ve hakaretamiz saldırısını duyanlar, bir başka haddini bilmezin akademisyenlere yönelik “Oluk oluk kanlarınızı akıtacağız ve kanlarınızla duş alacağız” sözlerini de anımsatarak “Şahsım Devletinden de Sokak Devletine doğru yeni bir dönüşüm mü yaşanıyor” diye soruyorlar!

Dilerim böyle bir şey olmaz, çünkü “Sokak Devleti”nden en çok zarar gören mevcut iktidar olur ama toplum da çok yüksek bedeller öder!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları