Şeyda Yılmaz, Fernas ve DİSK

26 Eylül 2024 Perşembe

Sinan Ateş, Narin Güran, Reşit Kibar ve Şeyda Yılmaz...

Hepimizi infiale sevk eden art arda gelen bu cinayetler...

Hemen hemen her gün biri öldürülen kadınlar...

Çocuklara tecavüzler...

Hayvanların toplu biçimde katledilmeleri.

Bir toplumda olup biten her şeyden esas olarak iktidar sorumludur:

Hele bir iktidar Türkiye’de olduğu gibi, 20 yıldan fazla yönetimde kalmış ve rejimi değiştirmişse toplumsal, siyasal ve ekonomik olaylardaki sorumluluğu normal iktidarların çok daha ötesindedir.

***

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu iradesi Mustafa Kemal Atatürk, reformlarını, 1923-1938 arasındaki 15 yıla sığdırmıştı.

Kurucu irade yönetiminin, İsmet İnönü döneminde de devam ettiğini ve Çok Partili Düzen’e geçtiği 1 Kasım 1945’te sona erdiğini düşünsek ve bu 15 yıla 7 yıl daha eklesek bile, ancak 22 yıl ediyor. 

Düşünün ki din ilkelerini politikalarının temeli yapan ve şimdi FETÖ diye terör örgütü ilan ettiği Cemaat ile birlikte, yasama ve yürütme erklerine ilaveten yargı erkini de kötüye kullanarak Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini sarsan Erdoğan/AKP iktidarı, Türkiye’yi, Atatürk-İnönü dönemindeki kurucu iradeden daha uzun bir süredir ülkeyi yönetiyor.

Dolayısıyla, toplumda gittikçe yükselen nezaketsizlik ve terbiyesizlik üslubunun, şiddetin, özellikle kadınlara yönelik şiddet ve cinayetler ile çocuklara yönelik şiddet ve tecavüzlerin yaygınlaşmasının sorumlusu elbette bu iktidardır.

Sorun hem Hukuk Devleti’nin tahribi, hem sömürü düzeninin daha derinleştirilerek emekçilerle emeklilerin iyice yoksullaştırılması ve toplumsal dengelerin tümüyle altüst edilmesi hem de gittikçe yaygınlaşan uyuşturucu sorunudur.

Bir başka deyişle, Erdoğan/AKP döneminde, Hukuk Devleti’nin tahribi ve bu tahribin sonunda yargıya güvenin yok olması ile cezasızlık sendromu...

Yargı ile birlikte, güvenlik güçlerinin de siyasal etki altına alınması...

Sömürünün acımasız bir biçimde artması...

Uyuşturucu bağımlılığının yaygınlaşması...

Hiç kuşkusuz, Şeyda Yılmaz’ın katledilmesinin, daha doğrusu onu öldüren katilin ortaya çıkmasının arka planındaki toplumsal ortam sorunlarıdır.

(Sinan Ateş, Narin Güran, Reşit Kibar ve neredeyse her gün biri öldürülen kadın cinayetleri için de aynı yorumlar geçerlidir.)

***

Bu bağlamda, Fernas işçilerinin Bağımsız Maden İş Sendikası ile Soma’dan Ankara’ya başlattıkları yürüyüş, ülkedeki sömürü düzeninin dışavurumlarından sadece biridir.

İşçiler Soma çıkışında, 2014’te meydana gelen maden faciasında hayatını kaybeden 301 madencinin mezarlarını ziyaret etmişler ve onları da anmışlardır.

Bağımsız Maden İş Sendikası Genel Başkanı Gökay Çakır özetle şunları söylemiş:

“Bu şirkette çalışan 450 işçinin hakları için mücadeleye başladık. 

Bu işçi sınıfının yürüyüşüdür. 

İşçilerin hakları her zaman gasp edildi. Bunu sarı sendikalarda patronlara göz yumdular.”

Dün DİSK’in Saraçhanede yaptığı, “Gelirde, vergide, ülkede adalet” ve “Ölmek var dönmek yok” sloganlarının dile getirildiği mitingde de Arzu Çerkezoğlu, Erdoğan/AKP iktidarının yaptığı sömürünün ekonomide, özellikle de emekçi sınıflar üzerinde meydana getirdiği tahribatı anlattı.

***

Kabalığa, terbiyesizliğe, şiddete, özellikle de çocuklara, kadınlara ve hayvanlara yönelik şiddete ve sömürüye, özellikle de emek sömürüsüne karşı direnelim:

Biz de “Gelirde, vergide, ülkede adalet” diyelim...

Hukuk Devletini Bağımsız Yargı’yı savunalım.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları