Emre Kongar
Emre Kongar ekongar@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Muhalefetin cumhurbaşkanı adayı

30 Aralık 2022 Cuma

Sevgili okurlarım, Türkiye son aylarda, medyanın yüzde 99’unu kontrol eden iktidarın yönlendirmesiyle, saçma sapan, anlamsız, gerçeklerden kopuk bir tartışmanın içine çekildi:

“‘Altılı Masa’nın Cumhurbaşkanı adayı kim olmalı” sorusu çok önemli bir konuymuş gibi aylardır tartışılıyor ve bu konu özellikle muhalefet çevreleri ve partileri arasında bir anlaşmazlık nedeniymiş gibi kamuoyuna sunuluyor.

Oysa esas olarak “Millet İttifakı”nın Cumhurbaşkanı adayının kim olduğu veya olacağı çok da önemli değildir.

Çünkü 2023 seçimlerinde adaylar değil, rejim oylanacaktır.

***

Cumhurbaşkanlığı seçiminde adayın kimliğini önemsizleştiren olay, seçmenlerin 2023 seçimlerinde, “bir adayı seçmek için değil, siyasal rejimi belirlemek için” sandık başına gitmekte oluşudur.

Çünkü 2023 seçimleri, kişiler arası bir tercihi değil, Demokratik Rejim ile Otoriter Rejim arasındaki bir tercihi yansıtacaktır.

Anımsayalım, Türkiye Cumhuriyeti’nin “Demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti” Anayasası, 16 Nisan 2017’de, OHAL baskıları altında yapılan üstelik sonucu yasalara aykırı oy sayımlarıyla ve “Atı alan Üsküdar’ı geçti” denilerek alelacele ilan edilen sözde halkoylamasıyla değiştirilmişti.

Değiştirilen ve tutarsızlıklarla bir ucube haline getirilen bu Anayasa, siyasal rejimi, tek bir kişinin iradesine, keyfine, bilgisine, görgüsüne, eğitimine, kültürüne, duygu ve düşüncelerine bağlı olan “Şahsım Devleti” haline getirmişti.

Aradan geçen zaman zarfında, “Şahsım Devleti Rejimi” ülkeyi her alanda geriye götürmüş, Hukuk Devleti çökmüş, adalet yok olmuş, ekonomi krize girmiş, enflasyon insanları perişan etmiş, işsizlik artmış, geçim derdi başlamıştı.

Bu durumda, 2023 seçimleri “Şahsım Devleti Rejiminin” devam edip etmemesi konusunda bir halkoylaması niteliği kazanmıştır.

Bu nedenle de konu, “Şahsım Devleti Rejiminin” temsilcisi olan adaya mı yoksa karşısındakine mi oy verileceğidir.

Bir diğer deyişle, insanlar adayların kişisel özelliklerine göre değil, Demokratik Rejimden mi Otoriter Rejimden mi yana olduklarına göre oy kullanacaklardır.

Böylece seçmenler açısından rejim tercihi öne çıkmakta, adayların kimlikleri ve kişisel özellikleri önemini yitirmektedir.

***

Ayrıca işin bir başka yönü daha var:

Adaylar olarak konuşulan dört kişiden üçünün, daha işin en başında, bu yarışta olmadıkları kamuoyuna aktarılmıştır.

Cumhurbaşkanı seçimi tartışılmaya başlandığında şu isimler ortaya atılmıştı:

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener.

İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu.

Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş.

Bu isimlerden Meral Akşener, derhal Cumhurbaşkanlığı’na değil, Başbakanlığa aday olduğunu açıklamış ve yarıştan çekilmişti.

İstanbul ve Ankara’da belediye meclislerinde iktidar çoğunlukta olduğu için CHP, bu kentlerin belediye başkanlarının aday olmayacaklarını ilan etmişti.

Çünkü başkanlar aday olmak için görevlerinden istifa ederlerse bu kentlerin yönetimleri ve kaynakları iktidara geçecekti.

Geriye kalan tek isim olarak Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ise zaten partisinin pek çok yetkilisi tarafından açıkça ilan edilmişti.

***

Mantıken ve siyasal olarak da adaylık Kılıçdaroğlu’nun hakkı olarak görünüyor:

Altılı masayı o kurmuştur.

Altılı masanın en büyük partisinin genel başkanıdır.

Partisinin ileri gelenleri tarafından da aday olması istendiği açıkça belirtilmiştir.

***

Millet İttifakı’nın (Altılı Masa’nın) adayı, seçilirse, seçildikten sonra, “Şahsım Devleti Rejiminin” Parlamenter Demokrasi’ye döndürülmesini sağlayacak bir başarı gösterebilecek midir?

Altılı Masa’dan yapılan çeşitli açıklamalar çerçevesinde, bunu ayrıca tartışmak gerekiyor kanısındayım.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları