Emre Kongar
Emre Kongar ekongar@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Azgelişmişlik tuzağı ve sivil darbe

29 Temmuz 2021 Perşembe

Sevgili okurlarım, esas olarak bütün darbeler ister askeri olsun, ister sivil, genellikle “Azgelişmiş Ülkelerde” daha doğrusu “Azgelişmiş Demokrasilerde” görülür.

Çünkü gelişmiş ülkelerdeki gelişmiş demokrasilerin halkları, seçmenleri bilinçlidir:

Temel Hak ve Özgürlüklere ve Kuvvetler Ayrımına Dayalı Yargı Bağımsızlığına inançları kuvvetlidir. 

İfade ve medya özgürlüklerinin yok edilmesiyle el ele giden adaletsizlik, yolsuzluk, hırsızlık, soygun, adam kayırma gibi olaylara izin vermezler...

Demokrasinin sadece sandıktan çıkmak olmadığını, temel hak ve özgürlükleri korumak olduğunu bilir ve onların zedelenmesine olanak tanımazlar...

Seçilmiş yöneticilerin kendilerinin efendileri değil, hizmetkârları olduklarını bilirler...

Daha da önemlisi, seçilmiş yöneticiler de bunları bilirler ve ona göre hareket ederler...

Zaten “Gelişmiş Ülkelerin” “Gelişmiş Demokratik Rejimleri”, bu ilkelere aykırı hareket edilmesini önleyen, başta bağımsız anayasa mahkemesi olmak üzere, güvenceli yargı bağımsızlığı gibi, siyasal iktidarların güçlerini istismar etmelerini engelleyen çeşitli önlemler almışlardır. 

***

Tarihsel ve evrensel açıdan baktığımızda, askeri ve sivil darbelerin (kimi zaman birbirlerinin içine geçmiş olan) üç genel süreç 

sonunda gerçekleştiğini görüyoruz.

Birinci süreç, emperyalizmin etkisiyle yaşanır:

Soğuk Savaş döneminde “Gelişmiş Emperyalist Ülkelerin” kampları içinde olan ve emperyalistlerin ülkelerini sömürmesine “Özgürlükçülük, Demokrasi ve Milliyetçilik” adına karşı çıkan iktidarlara karşı yapılanlar böyledir.

Şili de Allende’ye karşı Pinochet, İran’da Musaddık’a karşı CIA destekli Şah darbeleri böyledir.

İkinci süreç, ülkeyi sömüren, temel hak ve özgürlükleri yok eden, emperyalistlerle işbirliği halindeki iktidarlara karşı yapılanlar bağlamında görülür.

Tarihsel olarak Mısır’da Kral Faruk’a karşı Necip-Nasır darbesi, Küba’da Batista’ya karşı Castro darbesi, Sudan’da El Beşir’e ve Mısırda Mursi’ye karşı yapılanlar, her ne kadar farklı siyasal ve toplumsal koşullarda ve değişik ideolojilerle gerçekleştirilmişlerse de bu grup içinde görülebilirler.

Üçüncü süreç yoğun olarak, Demokratik Rejimin yeterli güvencelere sahip olmamasından yararlanarak sandıktan çıktıktan sonra, Temel Hak ve Özgürlükleri sınırlayıp kısıtlayarak Demokratik Rejimi sonlandıran sivil darbelerde görülür.

En klasik örneği, Almanya’da, Hitler’in Birinci Dünya Savaşı yenilgisinden kaynaklanan bunalımı istismar ederek yaptığı sivil darbedir. Mısır’da Mursi’nin kurmak istediği baskı rejimi de, farklı zamanlarda ve farklı koşullarda olmakla birlikte bunlara bir örnek olarak düşünülebilir.

Günümüzde, Demokratik Rejimleri, Temel Hak ve Özgürlükleri izlemek üzere kurulmuş olan uluslararası araştırma örgütleri, Rusya, Macaristan, Brezilya ve Türkiye gibi ülkeleri, Demokrasiyi yozlaştıran bu tür süreçlerin içine girmiş rejimler olarak nitelenmekte, Türkiye’yi “Özgür olmayan ülkeler” kategorisi içine koymaktadırlar.

***

Türkiye’de Çok Partili Rejim’e geçildikten sonraki darbeler tarihi son derece karmaşıktır:

Darbeler zinciri bir sivil darbe ile başlamış, bu nedenle sivil ve askeri darbeler birbirine karışmış, askeri darbeler ise birbirine zıt özellikler taşıdıklarından birbirlerinin tersi süreçlerin ürünleri olmuştur.

Çok Partili Rejim’in darbeler tarihi, Atatürkçülerin kurdukları Demokratik Rejim sayesinde iktidara gelmiş olan Demokrat Parti’nin, Demokrasinin özünü oluşturan Temel Hak ve Özgürlükleri ve yargı bağımsızlığının güvencesi olan “Kuvvetler Ayrılığını” yok eden, 28 Nisan 1960’da Resmi Gazete’de ilan edilen “Tahkikat Encümeni” yasası ile başlar.

Türkiye’deki sağ partilerin Demokratik Rejimi sadece “Çoğunluk Kararı” ve “Sandık Tercihi” olarak görmeleri ve iktidara geldikten sonra, Demokrasinin asıl özü olan “Temel Hak ve Özgürlükler ile Kuvvetler Ayrılığına dayalı olan Yargı Bağımsızlığını” yok saymaları ülkemizdeki sivil darbelerin esas nedenidir.

İlk askeri darbe olan 27 Mayıs 1960 darbesine de Demokrat Parti’nin bu “Tahkikat Encümeni Darbesi” sebep olmuştur.

Tahkikat Encümeni Darbesi” yukarıda açıkladığım üçüncü süreçle ortaya çıkan darbeler grubunda düşünülebilir.

Buna karşılık yapılan “27 Mayıs Darbesi” ikinci grup süreçlerle ilişkilendirilebilir.

27 Mayıs Darbesi’nden sonra, onun zıddı olan, ona karşı yapılan 12 Mart 1971 ve 1980 Askeri darbeleri ise birinci süreç altında açıklamaya çalıştığım gruba girenler olarak düşünülebilir.

Bütün bu gruplamalar ve verdiğim örnekler son derece kaba ve kalın çizgilerle yapılan bir sınıflama denemesidir.

Toplumsal yapılar, dünya koşulları ve zaman dilimleri birbirlerinden çok farklıdır. O nedenle bu örnekler ve gruplamalar çok tartışmalıdır.

Bu denemenin belki de en önemli özelliği, bütün sivil ya da askeri darbelerin aynı olmadığı, iktidardaki sivillerin de darbe yaptığı ve askeri darbelerin birbirinin zıddı olabileceği gerçeği üzerine kurulu olmasıdır.

***

Darbeleri önlemenin tek yolu, ülkeyi ve Demokratik Rejimi, “Azgelişmişlik Tuzağından” kurtarmaktan geçer!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları