Çiğdem Toker

Yargıtay’ın milyarlık ihalesi ‘davet’le Rönesans’a verildi

07 Ocak 2018 Pazar

Yargıtay binası, Ankara Bakanlıklar semtinin karakteristik binalarının başında gelir.

İşyükü katlanarak artan ve yıllardır yer sıkıntısı çeken Yargıtay’ın daha geniş bir yapıda hizmet verme çalışması ise eskiye dayanıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, başbakanlığı döneminde konuyla yakından ilgilenmiş, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bu görevi vermiş ve İncek’te Anayasa Mahkemesi’ne yakın büyük bir arazi Yargıtay’a tahsis edilmişti.

Yargıtay’a İncek’te büyük bir arazi tahsis edildiği de biliniyor. Yeni hizmet binasının ihalesi sessiz sedasız yapılmış.

Sessiz sedasız diyorum. Çünkü yine davet, yine 21/b...

Acil durumlar ve afetlerde uygulanan madde yani.

Ve tabii ki ihaleyi yapan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı sitesinde görünmüyor. Görünen ihale listesindeki en yeni ihale de aralık tarihli. 5 Ocak’ta davet yöntemiyle yapılan ihale, 1 milyar 30 milyon TL bedelle REC Uluslararası İnşaat’ta kalmış. REC Uluslararası, Rönesans Holding şirketi bünyesinde. Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı yapan (yapmakta olan) şirket.

Aynı zamanda Okluk Koyu’ndaki “yazlık yerleşke” diye söz edilen, yine ihalesinin yapılıp yapılmadığı ve bütçeye maliyeti belirsiz olan 13 bin 166 metrekare yazlık sarayı da inşa ediyor. (Bu yöndeki yazılarıma üç aydır yalanlama gelmedi.)

Rönesans Holding, saraylar, şehir hastaneleri, cezaevi gibi çeşitlilik oluşturan kamu portföyüne Yargıtay’ı da eklemiş oldu. Yakında Akkuyu Nükleer Güç Santralı’nda da adı geçerse şaşırmayın.

Çevre Şehircilik Bakanlığı kayıtlarına bakılırsa, Yargıtay’ın mimari projesi çoktandır hazır. 486 bin metrekare alana yapılacak Yargıtay, kubbeli olacak.

İçine girince kendinizi minnacık hissedeceğiniz bir mimari.

İnsan bakanlıktan değilse bile Yargıtay’dan, adalet dağıtılacak bir yapı konusunda daha şeffaf olmasını bekliyor.

Hele ki, “kamunun yaptığı en büyük idari yapı” olarak tarif ediliyorsa.

Mülkiyeliler misafirhanesi 

“Mülkiyeliler misafirhanesi” artık yok. Aylardır polis kuşatması altındaki İnsan Hakları Anıtı’nın bulunduğu Yüksel Caddesi ile Selanik Caddesi’nin kesiştiği noktadaki bina, 2017’nin son haftasında yıkıldı.

Bir süredir kullanılmayan Mülkiyeliler misafirhanesi “kültür varlığı” olarak tescilli bir taşınmazdı. Ama bu tescil, Ankara’nın kültürel entelektüel tarihinde özel yeri bulunan mütevazı yapıyı korumaya yetmedi. Yıkım, Mülkiyeliler Birliği ile Çankaya Belediyesi’nin ortak kararıyla gerçekleşti.

Çankaya Belediye Başkanı Alper Taşdelen yıkım haberini, Twitter hesabından enkaz üzerinde greyderi gösteren bir fotoğrafla paylaştı. 28 Aralık tarihli tweet “Mülkiyeliler Birliği ile birlikte yaptığımız Mülkiye Kültür Merkezi için ilk adımı attık ve tehlike arz eden eski binayı yıktık” diyor.

Taşdelen Mülkiyeliler misafirhanesini “yenileyeceklerini” açıklamıştı.

“Yenileme” kelimesi, aralarında yer aldığım “bir kısım kamuoyu” tarafından restorasyon olarak algılandı. Fakat Taşdelen’in de atıf yaptığı Kültür Bakanlığı Ankara 1 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu kararı ile deprem performans raporunda “yeterli dayanım ve yatay rijitliği göstermediği” için rekonstrüksiyon projesi uygun bulunmuş. Dolayısıyla yıkıp yeniden yapmak anlamına gelen rekonstrüksiyona önceden karar verilmiş.

Üç ayda ne değişti?

Ne var ki Ekim 2017’de yıkıp yeniden yapmayı uygun bulan Koruma Kurulu, aynı bina için sadece üç ay önce bambaşka bir karar vermiş.

Kurul, 4511 No’lu/ 6 Temmuz 2017 tarihli kararında Mülkiyeliler misafirhanesinin “restitüsyon ve restorasyon” projesini uygun bulmuş. Yani bu karar uygulansa, uygulanmak istense o bina yıkılmayacak. Fakat Temmuz 2017 ile Ekim 2017 arasındaki üç aylık dönemde ne olduysa, ibre yıkımdan yana dönmüş.

Bu konuda taraflar arasında, giderek yıpratıcı hale gelen bir tartışma yaşanmakta.

Bu satırların yazarıysa, ne mülkiyeli ne de mimar. O binada edebiyatçıların, fikir adamlarının söyleşilerini dinlemiş bir kitlenin ortak duygusunu aktaralım:

Misafirhaneyi yıkan greyder, sadece mütevazı bir binayı yıkmadı. O greyder ve arkasındaki irade, toplumsal hafızamız ile hatıralarımızdan kıymetli parçaları da kopardı. Yerine yapılacak “yenisi”nde en pahalı inşaat malzemesini kullanıp en fiyakalı görüntüyü verseniz de parçalanan ortak bellek, kaybolan ruh geri gelmeyecek.

Ne hikmetse tam anlaşılmayan kısım bu.

Kim, ne karşılığında?

Resmi söylem, binanın depreme dayanıklı olmadığı için yıkıldığı. Buna ikna olmamız isteniyor. Eğer yapının güçlendirilerek ayakta tutulabileceğine dair rapor olmasa buna inanırdık.

Dr. Sevilay Çelenk başkanlığındaki Mülkiyeliler Birliği eski yönetiminin A.Ü Jeoloji Mühendisliği’ne başvurusu sonucu alınan bu doğrultudaki raporu kayıtlarda duruyor.

Sonuçta, hiçbir itiraz ve üzüntü yıkılanı geri getirmeyecek.

Ama bu durum sorulara engel değil. Yıkılan bina yerine yeni, modern ve pek çok kültürel, sanatsal ihtiyaçlara karşılık verecek “yenisi” yapılacak. Mimari projesi çizilmiş.

Fakat bu binayı kim yapacak? Yapılan açıklamalarda binayı hangi firmanın, hangi koşullarda yapacağına dair ifade yok.

Yeni binayı Özal döneminde yıldızı parlayan, iptal edilen metro hatlarından birinde de yer alan Ankara merkezli büyük bir inşaat holdinginin yapacağı ve bunun için bir bağış sözleşmesi imzalandığı doğru mu?

Eğer doğruysa bu “bağış”, gerçekten karşılıksız mı? 

Metro avansları ne olacak?

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yaptıracağı altı metro hattı ihalesinin iptali ciddi sonuçlar doğuracak.

Her şeyden önce TMMOB’nin uyarısı dikkate alınmalı. İnşaatın başladığı hatlarda önlem alınmasının zorunlu olduğu uyarısı. Eğer beton kaplama yapılmazsa çökmelerin yaşanacağını duyurdu TMMOB Maden Mühendisleri Odası. Konunun bütçeyle ilgili “karanlık” kısımları esrarını koruyor.

Ne kadar tazminat ödeceğini önceki yazıda sorduk. Bir okurum avans meselesini anımsattı. Altı hatta pek çok firmanın avans aldığı, ihale bedelinin en az yüzde 10’u tutarında ödenen bu avansların akıbeti ne olacak?

Yüz milyonlarca liradan söz ediyoruz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hoşça kalın 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları