Bilsay Kuruç

Bir Bretton Woods vardı: 80. yıl (1)

08 Temmuz 2024 Pazartesi

ABD ve İngiltere, 1944 Temmuz’unda, sona doğru giden uzun savaşta yandaş ve tarafsız devletleri Amerika’nın kuzey doğusunda bir otelde toplantıya aldılar. Oralar Bretton Woods diye bilinirdi. O tarihten sonra o toplantı iktisatçıların kendi şifreleriyle konuştukları bir dilin parçası oldu. Aslında işin esası, meslektaşlarımız alınmasın, iktisatçılara bırakılmamalı. Çünkü Bretton Woods (BW) iki aktörlü bir “dünya oyunu”! Akıldan çıkmayacak bir film özelliği taşıyor, diyelim. Filmde kulağımıza küpe olacak şeyler var. Bu reklamdan sonra esasa geçelim.

İKİLİ MASA

BW bir ‘ikili masa’dır. İngilizler Amerikalılara önerdi. “Gelin, bu savaştan sonra dünya ekonomisini birlikte nasıl yönetiriz, bir ortak tasarım yapalım” dedi. Kabaca böyle. Masa 1941’de kuruldu, 1944 baharında basın toplantısıyla açıklandı, Temmuzda “konferans”ı yapıldı. Yeni bir dünya ekonomisi kurma “müjde”si gibi kutsallaştırıldı. Öğrenip katılanlar buna “el bastılar”. IMF ve Dünya Bankası doğdu. Önce İngilizlere bakalım...

ÜZERİNDE GÜNEŞ BATAR MI?

Daha önce yazdım (31 Ekim 2022), İngiltere dünya egemeniydi. Sterlin “altın”a serbestçe çevrilebiliyordu (“konvertibilite”). En makbul, sağlam para idi. Güç simgesiydi. 1931 Eylül’ünde “Tamam, artık sadece dominyonlar ve sömürgelerime karşı sorumluyum” dedi. Takatini sınırladı. Onları 1932’de Ottawa’da topladı ve “İmparatorluğun tercihli ticaret alanı”nı (Imperial Preferences) kurdu. Anlamı, “Burası benim pazarlarımdır, başkası pek giremez!” (Bugünkü AB gibi.)

1935’te “sterlin alanı”nı kurdu. Kendi (“Ottawa”) pazar alanında ticaret sadece sterlin ile yapılacaktı. Böylece kendine iki yeni güç kaynağı yaratmış oldu: “benim pazarlarım” ve oralara hükmeden “benim param”. 1938’de İngiltere, dış ticaret ve para meselesini iç içe ve kendi tasarımı ile çözüme bağlamıştı. Altın ve ‘dolar’ rezervleri 4 milyar doları aşmıştı (Doları yaklaşık 30 ile çarparak bugün için bir sayı bulabiliriz.) Kısaca, 1930’ların sonlarında kendini toparlamış bir İngiliz dünyası vardı. İşleyen bir sistem.

'MUHTAÇ POZİSYON'A KAYIŞ

“Masa kuralım” önerisi savaşın gerçeklerinden ayrı bir şey midir? Hayır. Hitler, 1 Eylül 1939’da Polonya’ya girerek savaşın ilk ateşini yaktıktan sonra İngiltere’nin rezervleri azalmaya, açıkları büyümeye başladı. 1940 Haziran’ında Hitler Paris’e girdikten sonra İngiltere tek başına kaldı. Savaş malzemesini Amerika’dan peşin parayla alıyor ve rezervleri eriyordu.

Churchill, ABD Başkanı Roosevelt’e başvurdu. “Tek başımıza savaşıyoruz. Malzemeyi senden alıyoruz ama artık peşin paramız yok. Bir çare bul!” dedi. Roosevelt harekete geçti. 11 Mart 1941’de “Lend-Lease” (LL) (Ödünç Verme-Kiralama) yasasını çıkardı. Eski tarihli, başkana ”ABD’nin savunması için yaşamsal hallerde başka bir devlete savaş malzemesi verme” yetkisi veren bir yasaya dayanıyordu. İngiltere’nin “kaderi”nde dönüm noktası oldu. Ama nasıl?

İngiltere malzemeyi alıp Amerika’ya borçlanmaya başladı. O kadar mı? Hayır. Savaş yılları ilerledikçe, LL İngiltere’ye takılan bir “boyunduruk” olacak, BW’ye böyle gidilecektir. Kabaca şöyle denilebilir: Hitler, İngiltere’ye “Ocağına incir dikeceğim!” demişti. Amerikalılar LL ile “Ocağıma düştün!” demiş oldular. “Artık iktisat politikanı kendi başına yapamazsın!” 

'MR. HULL'IN DELİ SAÇMASI ÖNERİLERİ'

1941, dünyayı değiştiren bir yıldır. İngilizler bunu herkesten önce, LL ile hissettiler. LL’nin bir “şartname”si vardı. İngiltere için çeşitli yükümlülükler yazılıydı: Amerika olarak benim sana gönderdiğim malzemeyi, tarım ve gıda ürünlerini başkalarına satıp gelir elde edemezsin, gibi. Bir de yazılı olmayan “sert hakikatler” vardı. Üstad Keynes 1941 Mayıs’ında özel temsilci olarak ABD’ye gönderilip baş başa görüşmeler yapınca berraklaştı. Amerikalılar şunu diyorlardı: “Dünyanın orasında, burasında ve bizim burada şirketleriniz, tesisleriniz var. Bir zahmet, onları bize devrediverin. Ayrıca unutmadan, dünyada askeri üs, tesis ve donanımlarınız da var. Onları da!” Bunlar yerine getirildi.

“Muhtaç pozisyon”a geçiş. “Muhtaç pozisyon”un kilit taşı LL’nin 7. maddesine yerleştirilmişti. Keynes’in dönüş öncesinde görüştüğü ABD Dışişleri Bakanı Cordell Hull kendisine “yolluk” olarak bir metin verdi. Orada açık açık “Imperial Preferences”i kaldıracaksınız, başka yolu yok, yazıyordu. Keynes okuyunca küplere bindi. “Mr. Hull’ın deli saçması önerileri!” dedi. Sonra ekleyecekti: “Bunlar bize, bizim en zavallı Balkan ülkesine yaptığımız muameleden de kötüsünü yapıyorlar!” Ne veciz.

GÜÇ MİNDERİNDEKİ MASA

1941’in iki çarpıcı, büyük çaplı gelişmesinden biri 7 Aralık’taki Pearl Harbour baskınıdır. ABD savaşa girmek zorundadır artık. Öteki, aynı çaptaki gelişme Almanların 21 Haziran gecesi Sovyetlere baskınıdır. Sovyetler de artık savaşın tarafıdır. O konumuz değil. ABD’nin savaşa adım atması dünya “ağa”sı olmaya adım atışıdır. Fiili durumdur. Geri dönemez. Kendi hareket noktalarını “aktif olarak” belleyecektir: Dünya altın rezervinin yüzde 60’ına sahiptir. Dünyanın yekpare, çok büyük, entegre “üretim tesisi”dir ve geliştirilen teknik bilgiye sahiptir. Büyümekte olan bir savaşın kazananı olmak ve tüm getirilerini toplamak zorundadır. Ve bunların emrettiği bir ekonomik kurumlaşmayı, bunun özel disiplinini yaratmalıdır. Yepyeni, büyük işler. Ve önünde büyük bir engel varsa onu kaldırmalıdır: Ekonomide İngiltere. Amerika BW’ye buradan gidiyor.

1941’de İngiliz tarafı, “Barış olunca bize nasıl bir dünya lazım ki orada savaş öncesi pozisyonumuzu koruyalım ve geliştirelim?”i ciddi olarak düşünemeye başlıyor. Başta Keynes. Bu “kazık” soru üstada göre tektir, çok önemlidir. Öngörüsü, “pazarlar” ve “para” elde kaynak olarak tutulsa da İngiltere ithalattan doğan açığı kendi başına kapatamayacaktır. Bu açığı krediyle kapatacak bir dünya sistemi gerekiyor. Bu kredi İngilize ek yük getirmemeli ve (en önemlisi) başka bir ülkeye de (yani Amerika) avantaj yaratmamalıdır. İngilizlerin bilinen, sarkastik bir deyişi vardır: Pastayı ye ve dolapta tutmaya devam et! Böyle bir “çözüm” gibi. Keynes düşünceyi 1941 Eylül’ünde tasarıma döktü: Uluslararası Kliring Birliği ve Kliring Bankası (International Clearing Union and Clearing Bank). Bir “yapay para” (“bancor”) ile işleyen sistem. Bugün kullandığımız kredi kartları mantığını taşıyordu, diyebiliriz. Ne kadar lazımsa, o kadar “bancor” çekebilirsin; sonra faiziyle ödersin! Şu demek oluyor: İngilizin durumunu koruyabilmesi için, Amerika’nın fiili gücünü yok kabul etmek, hatta ondan destek almak gerekiyor! Amerikalılar bu kadar saf mı?

İkili masa bu ortamda kuruldu ve “bilek güreşi” iki yıldan fazla sürdü. Amerikan tarafını hazineden Harry Dexter White yönetti. ABD’nin büyük gücünü ve İngilizin zayıflığını bilerek adım adım ilerlediler. Zamanla İngilizin elindeki “koz”ları (“pazarlar” ve “para”) “zafiyet”e dönüştürdüler. Ve 1944 baharında White’ın tasarısını İngiliz tarafına kabul ettirdiler. Biz bugün onu BW ve ABD’nin kontrolü altındaki IMF’li, Dünya Bankalı sistem olarak biliyoruz. Bir şirket anlayışını taşıyor. En büyük hissedar söz sahibidir, kontrol ve disiplin onun işidir. Özetle Amerika’nın. Keynes’in tasarısı geçersizdir. Çünkü parayı veren düdüğü çalar. İngilizin 1941’deki “Gelin dünyayı birlikte yönetelim!” çağrısı “bu kubbede baki bir seda” olarak kaldı. Ayrıntıya giremeyiz.

(Harry Dexter White ile John Maynard Keynes)

Peki, 1944 Temmuz’unda otele alınacak öteki devletler? Masada iş tamamlandıktan sonra Amerikalılar bir ortak metin (Joint Statement) hazırladılar. Amerika’nın “gelmekte olan gücü”nü dünya anlamalıydı. Bir konferans toplayacaklardı. Nisanda Hazine Sekreteri Morgenthau basın toplantısı yaptı, açıkladı. Bir gazeteci sordu: “Öteki devletler çalışmaya ne kadar katıldılar?” Morgenthau, hafif gülümseyerek “Canım onlara da gerekli bilgiyi veririz!” dedi. Salonda büyük kahkaha koptu.

GÜN BATIMINA DOĞRU 

Savaşın sonu yaklaşırken İngilizler ekonomik durumlarının kötüye gittiğini daha çok hissettiler. Savaşı sadece ABD’ye değil, kendi “ticaret ve sterlin alanları”ndaki devletlere de borçlanarak sürdürebilmişlerdi. Bu borçlar (14 milyar dolar kadar) “Yaz deftere!” şeklinde, Londra’da ayrı bir “Sterlin Hesabı”nda (Sterlin Balances) dondurulmuştu. Eklemeye gerek yok, Amerika’nın bir gözü bunlardaydı.

Almanya, 7 Mayıs 1945’te teslim oldu. İngilizler için bu LL’nin “2. Evresi”nin (Phase II) başlangıcı idi ve Japonya’nın daha 18 ay süreceği öngörülen yenilgisine kadar sürecekti. Öyle olmadı. Truman, 7 Ağustos’ta Japonya’ya atom bombası attı, takvimi öne aldı. 22 Ağustos’ta bir uyarı bile yapmaksızın LL’ye son verdi. Mal taşıyan gemiler bile denizde kaldı. Truman İngiliz ekonomisine de bir atom bombası atmıştı!

İngilizler dona kaldılar. Hemen ABD’den bir “finans desteği” için harekete geçtiler. Yorgun Keynes’i gönderdiler. Görüşmeler yapıldı. “İngiltere’ye Ödünç” (British Loan) verildi: 50 yılda ödenmek üzere 3.75 milyar dolar (Son taksiti 2006’da ödendi!). Günü kurtardı ama geleceği? Amerikan Kongresi bunu 15 Temmuz 1946’da onayladığı zaman, anlaşmanın içindeki saatli bomba işlemeye başladı: Bir yıl içinde “konvertibilite” yapacaksın! Ayrıca “Ottawa pazarları”nı açacaksın ve donuk “sterlin hesapları”nı çözeceksin.

Bir yıl sonra 1947 Temmuz’unda İngiliz sterlini “konvertibiliteye açılınca” altı hafta dayanabildi. Kral çıplaktı. Sterlinden “dolar”a kaçış durdurulamazdı. 1945 Ağustos’unda LL darbesini yapan Truman bir sonraki adımı da atmış, “Şah ve Mat!” demişti. Gerisini iktisatçılar kolayca tahmin edebilir. Eski dokunulmazlığı kalmayan sterlin 1949 Eylül’ünde devalüasyona gitti. İngiltere zaten kemerleri iyice sıkma (deflasyon) rejiminde yaşıyordu. Bir zincir başladı: Deflasyondan devalüasyona, oradan yine deflasyona, sonra yine devalüasyona. İngiliz meslektaşlarımız bu sürece “Dur-kalk politikaları” diyerek gerekli iktisatçı makyajını yaptılar.

Biz kıssadan hisse, diyelim.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları