Barış Terkoğlu

Vazelin kokan bir cehennem

20 Temmuz 2020 Pazartesi

Oscar Wilde’ın yazdığı “Bay W.H’nin Portresi”, Shakespeare’in sonelerinin girişinde atıf yapılan meçhul W.H’nin kimliğine odaklanır. Aslında kitaptaki kahramanların ispat için uğraştığı tezi 18. yüzyılda Thomas Tyrwhitt isimli bir edebiyat âlimi ortaya atmıştı. Teoriye göre “Bay W.H.”, Shakespeare’in oyunlarında kadın rollerinde sahneye çıkan Willie Hughes’ti.

Huysuz Virjin’i yaratan Seyfi Dursunoğlu’nun vefatının ardından hatırlanan konuşmasını izlediniz mi? Dursunoğlu, Huysuz Virjin’in son yıllarda neden ekranda görünmediğini eski RTÜK Başkanı’na atıfta bulunarak açıklıyordu: “Kanalların umum müdürlerini toplayıp ‘kadın kılığında erkek görmek istemiyoruz’ demesi çok ağrıma gitti.”

Virjin’e kızıyorlar da sahi hiç düşünüyorlar mı? Bir erkek neden kadın kılığına giriyor?

Aslında hikâye hem İngiltere’de hem bizde tanıdık. Bir zamanlar, kadınların sahneye çıkması, tutucular tarafından yasaklanmıştı. Bu nedenle kadın rollerine de erkekler hayat veriyordu. Yüzyıllar önce Juliet’i bıyıkları terlememiş bir erkeğin oynamasının nedeni de, bizde “ilk kadın tiyatrocu”nun “ilk tiyatro”dan sonra gelmesinin sebebi de aynıydı.

Yine de sorun çözülmedi. Kadın kılığındaki genç erkeklere hayranlık büyüten erkek izleyicilerden ya da iki erkeğin sahnede birbirine aşk sözleri söylemesinden tutucular yine hoşlanmadı. Kadın ile erkeğin eşit bir şekilde var olmasına kendi ahlakında yer ayıramayanların çelişkisi, sahneye çıkardıklarını aşağı indirdi.

20’yi aşkın çocuk istismarı

Türkiye, Seyfi Dursunoğlu’na veda ederken gazetemizin adliye muhabiri Seyhan Avşar’ın yeni çıkan “Rezilsiniz” kitabını okuyorum. Avşar, daha önce Cumhuriyet gazetesinde takip ettiği Fıkıh-Der’deki çocuk istismarı dosyasına, kitabında bütün boyutlarıyla yer vermiş.

16 Ocak 2019’da 155’e gelen bir çağrı ile başlayan soruşturma, İslamcı Fıkıh-Der’deki çocuk istismarı irinini patlatmıştı. Çocuklardan Yusuf İslam A’nın babası Engin A’nın tereddütle çaldırıp bıraktığı telefonu, polisler geri aramış ve istismarı açığa çıkarmıştı. Savcılık da istismarcıları gözaltına aldırmış, haklarındaki delillere dayanarak şüphelilerin tutuklanmasını istemişti. Ne garip, son dönemde “çok kolay tutukluyor” denilen kimi sulh ceza mahkemeleri, savcılığın defalarca yaptığı itiraza rağmen, istismarcıları serbest bırakmakta ısrar etti. Neyse ki İstanbul Anadolu 8. Ağır Ceza hâkimleri, yargılama sırasında olayın peşini bırakmadı. 4 çocuğa yönelik cinsel istismar ve fiziki işkenceleri dava sürecinde delillendiren mahkeme, geçen ocak ayında kurs hocası Ömer Işıktekin’i ve eğitmenler Hacı Serkan Bektaş ile Tarık Bektaş’ı toplamda 139 yıl hapisle cezalandırdı.

Üstelik…

Çocukların anlattıklarına göre, karar buzdağının görünen yüzüydü. “İstismara uğrayan 20’yi aşkın çocuk var” sözleri şahit oldukları trajedinin derinliğini ortaya koyuyordu.

‘Kız sesi çıkart’

Çocukların karakolda, savcılıkta, mahkemede, psikologda verdikleri ifadeleri okuyorum. Erkek erkeğe sosyalleşen, kadınlarla karşılaşmamak için okula bile gönderilmeyen, geceleri yere serilen yataklarda üstlerinde “peygamber donu” dedikleri ortası delik çamaşırlarla et ete yatırılan, en küçük itaatsizliklerinde çekiçle dövülen çocuklardan Yusuf Yahya Ç’nin anlattıkları, tabloyu açıklıyor:

“Biz kurs içinde bazen talebeler toplanıp taklit yarışması yapardık. Hoca derdi ki herkes bir taklit yapsın.(…) Burada H.R.Ö. de sesi ince olduğu için bazı taklitler yapardı. Bir kere kız sesi çıkarmıştı. Hepimiz çok gülmüştük. Sonra Hoca hep beraber olduğumuzda H.R.Ö.’ye ‘Hadi taklit yapsana, bir kız sesi çıkartsana’ diyordu. Biz yemeğe oturduğumuzda bile bunun esprisi geçtiğinde Hoca derdi ki, ‘Hadi kız sesi çıkart, taklit yap’. O da taklit yapardı. Hoca Ömer Işıktekin, H.R.Ö’ye parmağının ucunu göstererek, ‘Seninki bu kadar, senin çözümün bende, seninki küçük, ben çözerim’ şeklinde sözler söylüyordu. Erkek erkeğe olduğumuzdan şakadır gözüyle bakıyorduk.”

Ekranda kadın kılığında erkek görmek istemeyenler, muhafazakâr ailelerin Kuran öğrensin diye kursa teslim ettikleri çocuklarını kadın kılığına sokuyor.

‘Anlatamam anne’

Çocukların anlattıkları birbirini tamamlıyor. Mağdur H.R.Ö., ardından kapı kilitlenen, çıkışta duş alınan Hoca’nın özel odasında yaşananları en açık anlatan çocuktu:

“(…)Ertesi gün beni yine odasına çağırdı. Bana yine masaj yaptırdı. Bu kez cinsel organına yakın yerlere masaj yaptırıyordu. Masaj sırasında elim ister istemez cinsel organına değiyordu. Elimi tutarak donunun içerisine soktu. ‘Cinsel organıma masaj yap’ dedi. Ben de cinsel organına masaj yaptım. Bu olay haftada bir iki kez gerçekleşiyordu. Bana ‘Sadece senin yapmanla olmayacak, Serkan da (kursta görev yapan eğitmenlerden biri) gelsin, seni mutlu etsin’ dedi. Devamında Serkan’ı da odaya çağırdı. İkimizin de alt kısımları inikti. Birbirimize mastürbasyon yaptık.”

Hocasının ilk tecavüzünden sonra bir intihar mektubu yazan, kaldığı kursun 5. katına çıkan, ancak sonunu getirmeye cesaret edemeyen H.R.Ö’nün yaşadığı çıkışsızlığı annesi şöyle anlatıyor:

“Beraber yemek yiyemiyoruz. Çocuklarımla beraber denize giremiyoruz. Hiçbir şekilde izin verilmiyor bunlara. (…) Çocuğum eve geldiğinde duyuyordum, ağlayarak uyuyordu. Sorduğumda ‘Anlatamam anne, boş ver anne, başka şeyler var anne’ diyerek üstünü örtüyordu.”

‘Vazelin kokusunda kötü oluyorum’

Tecavüzler kimi zaman tek, kimi zaman grup halinde, hatta abi-kardeş istismar edilen çocuklarla sürerken, H.R.Ö’nün ifadesindeki satırlar insanın aklından çıkmıyor:

“Ömer Işıktekin benimle beraber olurken vazelin kullanırdı. Vazelin kokusunu duyduğumda, hatta ismini dahi duyduğumda çok kötü oluyorum”.

İstismarcı hocalar, kendilerini kimi zaman çocukların eşcinsel eğilimleriyle, kimi zaman “Benim sevdiğim Mahmut Efendi ve Cübbeli Hoca’ya açık açık küfür ediyordu” gibi cemaatler arası kavgayla savundu.

Sahi Seyhan Avşar’ın önce haberleriyle şimdi de kitabıyla not düştüğü rezalet olurken bizim İslamcılar ne yapıyordu? Tabii ki “kadın kılığındaki erkek olmaz” diye Huysuz Virjin’i sahneden indiriyordu. “Bu kadınlar çok fazla oluyor” diyerek de İstanbul Sözleşmesi’ni yırtmaya çalışıyordu. Fıkıh-Der rezaletinde ise kafalarını kuma gömüyordu.

İnanın, mazlumların zalimler için hazırladığı cehennem vazelin kokmayacak!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları