Barış Terkoğlu

İmamoğlu’na suikast mektubu

24 Mart 2022 Perşembe

Tertemiz bahar havası. Gök mavi, dallar yeşil, kuşlar şen. Dibini gördüğün berrak denize taşı fırlatıyorlar. Kum kalkıyor, su karışıyor, balıklar kaçıyor. Sanki her şey bulanıyor.

Eminim İBB’de o mektubu ellerine alanlar çok şaşırmıştır. Sıradan bir dilekçe değil. Edirne F Tipi Cezaevi’nden geliyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na hitaben yazılmış. Altındaki imza şöyle: “Esir Osman Yıldırım

İsim benzerliği sanmayın. Kendisini “esir” sanan o imza, Ergenekon kumpasının gizli tanığı Osman Yıldırım’dan başkasına ait değil.

Altındaki tarihten anlaşılıyor. 31 Ocak 2022 günü koğuş kapısı açılıp cezaevi idaresine teslim edilmiş. Dilekçe, “Suikast Bildirimi!” başlığını taşıyor. Osman Yıldırım, önümüzdeki günlerde İmamoğlu’na bir suikast yapılacağını iddia ediyor.

CEZAEVİ’NDEN SUİKAST İHBARI

Yıldırım, Ergenekon kumpasına giden yolda, 2006 yılında gerçekleştirilen, Danıştay katliamının faillerinden biriydi. Tetikçi Alparslan Aslan’ı yönlendiren Yıldırım, yazdığı dilekçe-mektupta, kendi parmağının olduğu Danıştay katliamı için, “Türkiye’nin 11 Eylül’ü” ifadesini kullanmış. Yıllar önce, Silivri’deki mahkemelerde, gizli tanık olarak ifade vererek, FETÖ’cü savcıların isteğiyle, “Ergenekon yaptı” demişti. Bu kez, fail olarak hükümeti işaret eden Yıldırım, şunları söylemiş:

“Kendi yaptıkları, Türkiye’nin 11 Eylül’ü olan Danıştay katliamının kayıtlarını, MOBESE kayıtlarını imha ederken, 27 Ocak 2022 tarihli yemek yeme kayıtlarınızı gösteren MOBESE kayıtlarını basın ve medyaya bile isteye servis etmeleri, zatı alinize yapılmış bir tehdittir, gözdağıdır. Ve bir sonraki aşamaları şahsınıza suikast yapacaklardır.”

Yıldırım devam etmiş:

“İstanbul Valiliği’ne ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na kesinlikle güvenmeyin.”

İhbar dilekçesinin sonunda Süleyman Soylu’yu işaret eden Yıldırım, şu ifadeleri kullanmış:

“Pimi çekilmiş serseri bir el bombası olarak, zatı alinize suikast yapacağını bildiriyorum.”

Sicilinde Atatürk’e hakaret olan, halihazırda Atatürkçülere kurulan en büyük kumpasta rol olan Yıldırım, ihbar mektubunu şöyle bitirmiş:

“Zatı Alinize, CHP’ye, Atatürk Cumhuriyetine en derin sevgi ve saygılarımı arz ederim.”

MEKTUBUN AKIBETİ

“Suikast ihbarı”nın akıbetini araştırdım. Dilekçe, Osman Yıldırım’ın elinden çıktıktan sonra önce cezaevi müdürlüğüne gitmiş. Ardından ertesi gün, yani 1 Şubat’ta, Edirne Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmiş. Oradan da aynı gün İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne iletilmiş.

Peki buradan sonrası?

11 Şubat’ta, İBB, Genel Sekreter Can Akın Çağlar imzasıyla, İstanbul Valiliği’ne yazı yazmış. “Gerekli emniyet tedbirlerinin alınması” için gereğinin yapılması istenmiş.

Valilik ise 21 Şubat’ta, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne konuyu bildirmiş. Valilik kaynaklarının aktardığına göre, buradan sonra bir gelişme olmamış.

İBB’ye konuyu sorduğumda, onlara da herhangi bir geri dönüş olmadığını, Emniyet’ten bir bildirimde bulunulmadığını öğrendim. Kısacası bir ayı aşkın süredir, tuhaf hikâye sessizliğe gömülmüştü.

KİRLİ BASKININ FAİLİ

Osman Yıldırım, son yılların en karanlık isimlerinden biri. Cumhuriyet gazetesine 5-10 ve 11 Mayıs 2006 tarihinde el bombaları atılması ve 17 Mayıs 2006’da Danıştay’ın basılarak hâkim Mustafa Yücel Özbilgin’in katledilmesinin failiydi. FETÖ’cü savcıların “Osmanım” diye hitap ettiği Yıldırım, verdiği ifadeyle Danıştay baskınının Ergenekon davasına bağlanmasını sağlamıştı. Ergenekon kumpasının hem tanığı hem sanığı hem de gizli tanığı yapılmıştı. Kumpasa katkılarının sonucunda ödüllendirilerek, etkin pişmanlıktan yararlandırılıp serbest bırakıldı.

Kumpas çözüldükten sonra ise Ankara 23. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, 2018 yılında, 39 yıl hapse mahkûm edildi. Yurtdışına kaçarken yakalanıp tutuklandı.

Yıldırım, Ergenekon kumpas öncesinde de bir suç makinesiydi. 30 Aralık 2006 tarihinde kasten adam öldürmeye teşebbüs ve ruhsatsız silah taşımak suçundan dokuz yıl hapis cezası, ablasını öldürmek suçundan 20 yıl hapis cezası, nüfus kâğıdında yaptığı sahtecilikten ötürü mahkûmiyet, 14 Temmuz 1998 tarihinde öz yeğenine fuhuş yaptırmak suçundan 2 yıl 6 ay hapis cezası almıştı. Buna rağmen, emekli Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ dahil, pek çok Atatürkçü askerin sanık olduğu davada, “itibarlı tanık-sanık” yapıldı. Yaptığı açıklamalarla açılan davalara, başta Erdoğan olmak üzere hükümet üyeleri destek verdi.

OPERASYONLARIN KARANLIK ZEMİNİ

Kuşkusuz Osman Yıldırım’ın sözlerinin kendi başına değeri yok. Ancak “eleman” olan Yıldırım, başta FETÖ olmak üzere hep birileri tarafından kullanıldı. Eylemleriyle, sözleriyle, Danıştay baskını ve Ergenekon kumpası dahil, Cumhuriyet tarihinin en kirli operasyonları yapıldı. Haliyle, Türkiye seçimlere doludizgin giderken, “suikast ihbarı” yeni bir karanlık operasyonun habercisi olabilir.

Öte yandan devleti yönetenler bu ciddiyette mi derseniz, size olumlu yanıt veremem. Hatırlayın, 2020 yılının aralık ayında, İmamoğlu’na yönelik IŞİD kaynaklı bir suikast ihbarının olduğu Türkiye gündemine bomba gibi düşmüştü. O dönem konuyu ilk kez yönetici olduğum Odatv’de haberleştirmiştik. Haberin ardından Emniyet “duyum” açıklaması yaparken İçişleri Bakanı Soylu, “Böyle bir suikast girişimi söz konusu değildir” ifadelerini kullandı. Ancak her şey birkaç ay sonra değişti. 15 Haziran 2021’de IŞİD’in Türkiye vilayeti sorumlusu Kasım Güler, Suriye’den Türkiye’ye geçerken yakalandı. Yaptığı itiraflarla birçok karanlık noktayı açıkladı. “Şahap Variş, bir de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekem İmamoğlu’na silahlı saldırada bulunması talimatı verdi. (...) Ekrem İmamoğlu’na yapılacak eylemin medyaya düşmesi nedeniyle bu eylemleri gerçekleştiremediğini bildirdi.”

Her şey ortaya çıkmıştı. IŞİD, İmamoğlu’na suikast kararı alırken suikast hadisesi nedense gizlenmişti. Olayın haber olmasının ardından ise IŞİD geri adım atmıştı. Kısacası, İmamoğlu belki de o haberler sayesinde kurtulmuştu.

Türkiye sancılı bir seçim sürecine doğru giderken karanlık aktörler birer birer yeniden sahneye çıkıyor. Yapılacak kirli operasyonları engelleyecek olan ise üniformasını siyasi kavgaların suyuna batırmamış bir akıl. Verdiğim örnek de gösteriyor ki siyasi çıkarla kamu güvenliği arasında kalanlar, tercihlerini genelde ilkinden yana kullanıyorlar. Aksi olsaydı, dün ve bugün, Osman Yıldırım’ların avcılık yaptığı bulanık su olur muydu? Kurdukları kumpasın zemini var olabilir miydi?

Hepsi geçip gittiğinde su yeniden kendisine geri dönecek. Yeter ki taşları yerinden kaldıranların sırtında çamurlu eller olmasın.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları