Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Oğlum al takımları
“Ustam geldi, sırtıma vurdu, unut dedi romanları…”
Bu sene kaç çocuk fısıldayacak o şarkıyı?
Halbuki Cumhurbaşkanı müjde gibi söyledi: “Yıl sonuna kadar 1 milyon gencimizi mesleki eğitim merkezlerimize dahil ederek istihdamlarını sağlamayı hedefliyoruz.”
Hep ne diyoruz: Yoksul halk çocukları devlet eliyle tarikat yurtlarına itiliyor.
Şimdi gözden kaçıyor, bir benzeri meslek eğitiminde de yaşanmaya başlıyor.
Neydi MESEM kısa adıyla bilinen Mesleki Eğitim Merkezi’nin amacı:
“Okuluna devam edemeyen çocuklar diplomasız kalmasın, bir yandan da meslek öğrenebilsin.”
Gelin görün ki bu yoldan sapılıyor. Çalışan çocuklar okula teşvik edilecekken, okuyan çocuklar çalışmaya teşvik ediliyor.
Deniyor ki: Erdoğan’ın 1 milyon öğrenci hedefini duyan bürokrasi hareketlendi. Her meslek lisesinin bünyesinde bir MESEM oluşturulmasına dair emir okullara gitti. Hatta bazı müdürler, deyim yerindeyse çocuk işçi olmayı özendirerek öğrenci avına çıktı.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın broşürlerinden okuyorum:
- Asgari ücretin en az yüzde 50’si kadar maaş imkânı
- Kendi işyerini açma imkânı
- İş kazası ve meslek hastalığı sigortası imkânı…
Bir de sloganı var MEB’in: “Bir gün okul, dört gün işletme… Gelecek senin!”
İşte bu vaatlerle yoksul ailelerin aklı çeliniyor. 14 yaşındaki çocuklarını okuldan koparıp patronların kucağına atmaları sağlanıyor.
Bakın, meslek okullarındaki öğrenci sayısı yaklaşık 1 milyon 700 bin. Eğer Erdoğan’ın MESEM’de 1 milyon hedefine ulaşılırsa, o okullar ucuz çocuk işçi pazarı gibi olacak.
‘UTANMAZLIĞI KÂĞIDA DÖKMÜŞLER’
Eğitim-İş Genel Başkanı Kadem Özbay’a kulak veriyorum:
“Çocuklar, kendilerini savunmalarının mümkün olmadığı, fiziksel ve psikolojik olarak dezavantajlı oldukları işletmelere itiliyor.
Ailesi yoksul olduğu için eğitimden kopmak üzere olan çocuklara MESEM’lerle ‘Sana diploma verelim ama bir işe yara’ diye bakılıyor. İmam hatip ortaokulunda okuyan çocuklara nasıl ‘1 yıl hafızlık eğitimi al, ben onu da eğitimden sayacağım’ dendiyse meslek lisesindeki çocuklara da ‘Git çalış, biz seni okuyor sayalım’ deniyor.
Ve biliyoruz ki çocukların işteki saatleri, protokoldeki gibi kalmıyor. Sanayideki usta ‘Hafta sonu da gel’, lokantacı ‘Bu akşam da gel, 20 lira vereyim’ dediğinde, o yoksul çocuğun ‘Hayır’ deme lüksü olmuyor. Bunu o imzaları atanlar da biliyor. Mesela MEB ile Turizm Bakanlığı’nın daha yeni imzaladığı protokolde ‘12 ay çalışılacağının’ notu düşülmüş. Evet, utanmazlığı kâğıda dökmüşler.
Sözün özü: 1 yılda 1 milyon çocuğu sanayilere itecekler ve bunun bir toplumsal suç olduğunun idrakinde dahi değiller.”
Kimsesizlerin kimsesiydi Cumhuriyet. Her çocuğun hayalinin gerçeğe dönebilmesinin imkânıydı. Şimdi ise o şarkıdaki gibi romanları unutan, tulumunu giyen, araba egzozunda boğulan çıraklar yaratılıyor.
SARAY’IN İZLEME EKİBİ
Yirmili yaşlardaki cumhuriyet savcısı, Sedef Kabaş’ı tutuklatmasına gerekçe gösterdiği yayından nasıl haberdar oldu?
Karışık bir soru mu? Açayım…
14 Ocak: Gazeteci Uğur Dündar’ın sunduğu Demokrasi Arenası Tele1’de yayımlandı. Programın tekrarı gece saatlerinde de izleyiciyle buluştu.
15 Ocak: Tele1 aynı programın tekrarını bu kez gündüz kuşağında ekrana verdi.
Aradan altı gün geçti… O zamana kadar kimseden çıt yoktu.
Ta ki…
Tarih: 21 Ocak...
Saat: 16.02...
Pelikancılara yakınlığı sır olmayan Takvim gazetesinin internet sitesinde bir “haber” yayına girdi. Manşet görselinde şöyle yazıyordu:
“Hoşt! Başkan Erdoğan’a hakaret yağdırdı… Biletini kesecek savcı aranıyor.”
Bir süre sonra haber başlığı şuna evrildi:
“Tele1’de Cumhurbaşkanlığı makamına ve Erdoğan’a hakaret eden Sedef Kabaş hesap verecek!”
Takvim’le eşzamanlı şekilde sosyal medyada “Haddini bil Sedef Kabaş” etiketli mesajlar atılmaya başlandı.
Aynı gün, saat 18.39...
RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, Twitter’dan şu mesajı paylaştı:
“TELE1 yayın kuruluşunda, Sedef Kabaş’ın Sayın Cumhurbaşkanımızı hedef alan, kabul edilmesi asla mümkün olmayan sözlerine ilişkin inceleme kararı alınmıştır. Konu ilk Üst Kurul toplantısında Kurul gündemine getirilecektir. Kamuoyunun bilgisine sunarız.”
Kabaş o gece gözaltına alındı, ertesi gün de tutuklandı.
Aradan bir gün geçti. RTÜK uzmanları pazar günü rapor hazırladı. 24 Ocak’ta ise Tele1’e verilebilecek en ağır ceza verildi.
Şimdi…
Tüm bu toplam kronoloji bize şunu anlatıyor:
Program RTÜK’ün radarına yakalanmadı. Takvim’e bu yayını günler sonra manşete çektiren ve eşzamanlı sosyal medyayı, RTÜK’ü, ardından da yargıyı harekete geçiren başka bir medya izleme mekanizması var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Gündem belirleme konusunda güzel bir ivme yakaladık” sözü de bu izleme ekibinin Saray’da olduğunu düşündürüyor.
Ört ki ölem!
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Albaya verilen ceza belli oldu!
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- Mahruki yine yandı
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Özel görüşmenin ayrıntılarını açıkladı!
- Tıp fakültelerinde kadavra krizi