Barış Doster

Ekonomik kriz ve seçmen tercihleri

20 Nisan 2022 Çarşamba

Hayat pahalılığı, zamlar, eriyen ücretler siyasetin ve toplumun gündemini belirliyor. Emekçi, emekli, dar gelirli enflasyon karşısında eziliyor. Köylü, çiftçi; tohum pahalı, gübre pahalı, mazot pahalı diyor. Bu iktisadi tablonun, seçmen davranışını nasıl etkileyeceği, sandığa nasıl yansıyacağı da önemli elbette.  

İktidar; bu tabloyu düzeltecek araçlara ve politikalara sahip olmadığından, 20 yıldır ülkemizi tek başına yönettiği için de bahanesi kalmadığından, sadık seçmen kitlesinin desteğini korumak adına, kendi ideolojik yönelimini öne çıkarıyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi, Ayasofya kararı, laikliği aşındıran adımlar, hep bunun için. Muhalefet; ekonomik tablonun iktidarı yıpratmasına güveniyor. Fakat fazla güveniyor. Siyaseti toplumsallaştırmadan, ideolojik zeminde yürütmeden, sınıf temelli yapmadan, ekonominin iktidarı yormasına bel bağlayarak umduğunu bulamaz. Daha fazlası gerekir. Türkiye’nin diğer sorunları gibi, ekonomik sorunları da yapısaldır. O nedenle dönemsel önlemlerle, pansuman tedbirlerle, geçici formüllerle çözülemez. 24 Ocak kararlarından bu yana tutulan yol, usulden ve esastan yanlıştır. Nitekim 24 Ocak kararlarını uygulamak için yapılmıştır 12 Eylül darbesi.  

Dahası var. Kapitalizm; doğası gereği kriz üretir, istikrarsızlık üretir, eşitsizlik üretir. Bu da yapısaldır. Çünkü sistem, kriz üretirse ayakta kalabilmektedir. Çıkardığı, kışkırttığı savaşlar da buna dahildir. O nedenle kapitalizmin yarattığı sorunlar, sadece para politikalarıyla, sadece maliye politikalarıyla çözülmez. Çok daha kapsamlı ve köktenci çözümler gerekir. Merkez Bankası başkanını değiştirerek, Hazine ve Maliye bakanını değiştirerek çözülemez ülkemizin sorunları. Üretimi, yatırımı, istihdamı, ihracatı, vergi adaletini, gelir dağılımı eşitliğini, kalkınmayı öncelemek gerekir. Oysa Türkiye; rahmetli hocamız Alpaslan Işıklı’nın kitabına verdiği adla, kumarhane kapitalizmine teslim olmuştur. Yolsuzluk, kayırmacılık, rüşvet, torpil, ahbap çavuş ilişkileri, gelişmiş kapitalist ülkelerdeki işleyişle açıklanamaz. Oralarda da rüşvet vardır, oralarda da büyük sermaye ve siyaset iç içedir. Fakat oyunun kuralları bellidir. Güçler arasında denge gözetilir. Hukuk devleti güçlüdür. Kamuoyu baskısı etkilidir.   

DIŞ BORÇ BAĞIMLILIĞININ SONUÇLARI  

Türkiye; dış kaynak bağımlısı ve yüksek borçlu olması nedeniyle de dışarıdan gelen baskılara karşı zayıf bir bünyeye sahiptir, hem de her açıdan (siyasi, iktisadi, askeri, diplomatik, bürokratik, toplumsal, kültürel, akademik). Bu dış baskıların etkisi, dış politikada da görülür, ekonomi politikalarında da. Büyükelçi atamalarında da görülür, Merkez Bankası başkanı tercihlerinde de. Zaten merkez bankaları; küresel sermayenin taleplerine koşut olarak, öncelikle fiyat istikrarına, para arzına, faiz oranlarına odaklandıklarından, gündemleri sınırlıdır. Ekonomiye ilişkin diğer konularda tavır almaz, görüş bildirmezler.    

O nedenle, yaygın olarak dolaşıma sokulan, liberal demokratların da sosyal demokratların da çok sevdiği “devletin küçültülmesi”, “piyasa ekonomisinin etkinliği ve verimliliği”, “kurulların özerkliği” gibi söylemlere karşı çok dikkatli olmak gerekir. Çünkü özelleştirmeler, sosyal devletin budanması, Meclis’in yetkisinin zayıflatılması, emeğin baskılanması hep bu politikaların sonuçlarıdır. Bu politikalar da solun değil, sağın elini güçlendirmiş, sandıkta sağın seçeneği daha sağdaki partiler olmuştur.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları