Ayşe Emel Mesci

Sonrası gündüz

17 Mart 2025 Pazartesi

Cumhuriyet gazetesi İlhan Selçuk’un 100. doğum günü olan 11 Mart 2025’i, Cumhuriyet’in ve gazetenin 100. yıllarının (2023 ve 2024) ardından, aynı çizgide bir başka 100. yıl olarak kutladı. İşin bir yönü daha vardı; Aydınlanma mücadelesinde hayatları boyunca ayrı düşmemiş iki kardeşten “çizgilerin efendisi” Turhan Selçuk’un ölüm günü de 11 Mart’tı (2010). 

Çok güzel yazılar çıktı gazetede İlhan Selçuk’la ilgili. Ben de onu sohbetlerimizden hatırladıklarımla anmak istedim. 

SÖZ BİR KEZ SÖYLENDİ Mİ…

İlhan Selçuk, “Enelhakkın Hakkı” kitabında, “Bilge insan kaç yüzyıl önce dile geldi: ‘Enelhak’ dedi. Söyleyenin derisini yüzdüler, ama bir söz bir kez söylendi mi dünya değişir; artık hiçbir şey eskisi gibi olamaz” diye yazmıştı. Gerçekten de bir SÖZ adamıydı İlhan abi; söyleyecek bir sözü vardı ve o sözle bütünleşmişti. Bir yandan da siyasetten felsefeye, Anadolu’nun kültür birikiminden Japon geleneklerine, edebiyattan resime, şiirden tiyatroya, halk türkülerinden tangoya, evinde beslediği saka kuşuyla kurduğu ilişkiden yazılarının ve sohbetlerinin arasına serpiştirdiği Bektaşi fıkralarına kadar uzanan çok geniş bir alanda çağıyla, ülkesiyle, dünyayla bütünleşmiş bir insandı. Hem ödünsüz bir yurtseverdi hem de dünya vatandaşıydı. Su katılmamış, gerçek bir aydın ve bir Cumhuriyet bilgesiydi. 

ZAMANIN AKIŞI

Nâzım Hikmet’in “Sana zaman diyorlar” diye seslendiği o sonu gelmez akışla arasında öyle bir bağ dokumuştu ki ilmek ilmek, zamanın hem içindeydi İlhan Selçuk hem de dışında, üstünde bir yerlerde... “Uyku ile uyanıklık arasında bir yerlerdeyim. Dipsiz boşluklara bir dalıp bir çıkıyorum sanki, sonsuzluğa adım atıyorum neredeyse, sonra dışarıdan bir ses geliyor, tekrar yeryüzündeyim” diye anlatmıştı. Zamanla ilişkisi de buna benziyordu. Hem buradaydı hem de sanki bizim bilmediğimiz bir başka algı boyutunda. 

Yıllar önceydi. Bir gün Cağaloğlu’ndaki eski Cumhuriyet binasında sohbet ediyorduk. Konu insan ilişkilerinde araya giren zamana geldi. O muzip gülümsemesiyle şimdi hatırlayamadığım bir fotoğraf koydu önüme: “Zaman nedir Ayşe Emel? Haydi, şu fotoğrafa bak da söyle bana” diye sordu. Sonra devam etti: “Bak, bu fotoğrafta zaman donmuş. Ama biz bugünden bakıyoruz ona, şimdiki zamanın içinden, geleceğe taşıyoruz onu, fotoğrafın geleceğine. Onun geleceği bizim şimdimiz. Dördüncü boyutu, zamanı unutmadan bakmak gerek yaşama.” 

YAŞAM BİÇİMİ OLARAK SOSYALİZM

En çok konuştuğumuz konulardan biri zaman ise bir diğeri de sosyalizmdi. Bir gün, “Gerçek aydın olunmadan sosyalist olunamaz” demişti bana. Tartışmıştık tabii. Fazla elitist bir düşünce değil miydi bu? Eklemişti sonra: “Kendi haklarını toplumun haklarıyla ortak görmeyen insan sosyalist olamaz.” İlhan Selçuk’un derdi başkaydı, onun anladığı “sosyalizm” bir iktidar biçiminden çok bir yaşam biçimiydi. Alçakgönüllü, hoşgörülü, emeğe saygılı, memleketine sevdalı, Aydınlanmacı, devrimci bir yaşam biçimi... Sanatla, edebiyatla, müzikle, toplumsal sorunlarla, hem yurt hem dünya meseleleriyle iç içe bir kimlik... 

SANATA BAKIŞI

Sanata bakışı da ilginçti, klişelerden uzaktı. “Bir sanatçı tarihe tanıklık etmelidir ama olaylara yukarıdan bakmayı da bilmelidir” demişti bir gün. Yaratıcı sanatçının farklı bir görme yeteneğine sahip olduğunu düşünürdü. “Seyir” olayının bu denli öne çıkarıldığı, geniş kitlelerin seyircileştirildiği bir dünyada, farklı bakmanın ve görmenin kanıksamaya, alışmaya karşı en etkili panzehir olduğunu söylerdi. 

Bir Fazıl Hüsnü Dağlarca hayranıydı İlhan Selçuk, büyük şairin dizelerini kaç kez dinlemişimdir ondan. Onda bize, bizim topraklarımıza dair olan sözle evreni kavrayan felsefenin iç içe geçmişliğini severdi en çok. Sanatsal beğeni yelpazesindeki diğer seçkin isimlerden biri de Emily Dickinson’dı. Ondan bir şiirle noktalayayım bu yazıyı: “Burda bir yıldız, orda bir yıldız/ Kimileri yitirir yollarını/ Burda bir pus, orda bir pus/ Sonrası Gündüz!”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sonrası gündüz 17 Mart 2025

Günün Köşe Yazıları