Aslı Aydıntaşbaş

Size ne Irak’taki Kürtlerden!

27 Ağustos 2017 Pazar

Devlet Bahçeli, geçen hafta yaptığı açıklamada, Irak Kürdistan bölgesinin bağımsızlık referandumunun ‘casus belli’ yani ‘savaş nedeni’ sayılması gerektiğini vurgulayarak Ankara’dan sertlik talep etti.
Böylece, Haziran 2015 seçimlerinden bu yana Türkiye’nin demokrasi rotasından çıkarak ucu bucağı görünmeyen bir karanlığa sürüklenmesinde ‘kolaylaştırıcı’ misyon üstlenen MHP lideri, bir adım daha giderek bizi doğrudan savaşa iteklemiş oldu.
Bağımsızlık, 15 yıldır Bağdat’taki kaosun öncesinde de 20 yıl boyunca Saddam Hüseyin’in zulmünü çekmiş Irak Kürtleri için ana sütü gibi helaldir. Ayrıca 25 Eylül’de yapılacak referandum kararı, Mesud Barzani’nin kendi kafasından aldığı bir karar değil, doğrudan Irak anayasasına dayanan bir haktır. Irak, federal bir devlettir ve bu federal yapı içinde 2002 yılında yapılan anayasa, Irak Kürtlerine kendi kaderini tayin etme hakkını vermektedir.
Haliyle, bize laf düşmez!
Kendi Kürt meselesinde tamamen yanlış politikalar güden ve bütün demokratik kazanımlarını yakıp yıkmış MHP destekli iktidar yapısı, başka bir ülkede yaşayan insanların kendi anayasalarından kaynaklanan haklarını nasıl kullanacağını dikte edebilecek bir konumda da değildir.
Zaten referandum, ha bugün ha yarın olacaktı. Irak Kürdistan bölgesinin eninde sonunda bağımsız bir Kürdistan devletine evrileceği, son 20 yıldır iyi-kötü dünyayı takip eden herkes için aşikâr. Akıllı devlet, Kürtfobik bir ezberle yel değirmenleriyle savaşan değil, tarihin akışını görüp kendi bölgesindeki Kürtlerle ittifak kuran, bu sayede sınırlarını ve etki alanını genişletendir. Bana göre bu hükümetin son dönem izlediği yegâne doğru politika, Irak Kürdistan bölgesiyle iyi ilişkiler kurmuş olmasıdır. Sayın Bahçeli’nin şimdi bu politikayı da değiştirmek istemesi, inanılır gibi değil!
Hafızaları tazelemek için birkaç tarihi bilgi aktarmakta fayda var. Irak Kürtleri, daha Saddam döneminde bile ‘otonom’ bir yapıyla yönetiliyordu. (Bağdat’la imzalanan 1970 ve 1974 otonomi anlaşmaları). Arada 100 bin kişinin kimyasal silahla öldürüldüğü bir soykırım yaşadı. Birinci Körfez Savaşı’ndan sonra, tamamen Bağdat’ın kontrolünden ayrıldı. Saddam’ın 2001’de devrilmesiyle oluşan yapıda, eğitimden para politikalarına kadar bir anlamda özerk bir yapıya kavuştu. Bizim Dışişleri’nin resmi yazışmalarında bile ‘Irak Kürdistanı’ ya da ‘Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ diye anılır. Irak Kürdistanı’nın, kendi ordusu, kendi para birimi, parlamentosu ve merkez bankası vardır. Bağdat’la arasındaki tek bağ, petrol gelirlerinin paylaşımıdır ki; bu da artık işlemiyor.
Kısaca Bağdat’ın Kürtlere vaat ettiği tek şey, kaos, mezhepçilik ve yolsuzluktur. Hal böyleyken, kim kızabilir Kürtlerin ayrılma talebine?
Zaten Ankara’nın Bahçeli’yi pek dinleyeceğini sanmıyorum. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun bu haftaki Erbil gezisinde, “Aman yapmayın!” diye basına yansıyan bir üslubu olsa da, gerçekte Türkiye ‘sınırı kapatma’ ya da ‘petrol akışını durdurma’ gibi ciddi bir yaptırımı gündeme getirmemiş, haliyle Barzani yönetimine “Pek istemem ama referandum yaparsan da yap” demiştir. Keza Kerkük petrolünün Kürdistan bölgesi tarafından kontrol edilmesi, bugüne kadar Ankara’nın zımni desteği ve sunduğu ticaret imkânı sayesinde olmuştur.
Haliyle Bahçeli’nin sözleri ve yetkililerden gelen diğer açıklamaları sadece ‘gaz alma’ olarak görmek lazım.
Oysa Ankara’ya düşen önemli rol de var referandum sürecinde. Ankara’nın yapması gereken, bağımsızlık referandumuna karşı çıkmak değil, eğer bağımsız Kürdistan kurulacaksa bunun mevcut oligarşik yapıdan farklı olarak daha demokratik bir hukuk devleti olmasında ısrarcı olmak, göstermelik değil işlevsel bir meclis talep etmektir.
Tabii kelin merhemi olsa kendi başına sürer.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaklaşan facia 6 Eylül 2018
Bu mu devlet aklı? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları