Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Normalleşme sorunu
Son yerel seçimden sonra, malum,
partiler arasında bir diyalog süreci
başladı. Bunun öncüsü olan parti,
seçimi kazanıp birinci parti olan CHP’ydi.
Genel başkan Özgür Özel, AKP Genel
Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı ziyaret
etti. İki genel başkan görüştüler. Erdoğan,
o ziyareti iade edeceğini bildirdi. Öteki bazı
partilerden ve sivil toplum örgütlerinden,
süreçle ilgili açıklamalar geldi. Bazıları
iyimserdi. Bazıları, bunun çok güç olduğu
görüşündeydiler. İktidarın ve destekçilerinin
tutumlarının buna imkân vermeyeceğini öne
sürüyorlardı.
Kamuoyunda ise doğal olarak o alandaki
gelişmeler ilgiyle izleniyordu.
***
O konuda en fazla dikkat çeken
gelişmeler, AKP’nin yönetiminin adalet
alanındaki tutumu ve kararlarıyla ilgiliydi.
Ülkemizdeki cezaevleri, özellikle insan hak
ve özgürlükleri açısından çok tartışmalı
iddialarla suçlanıp tutuklanan ama
haklarındaki iddiaların sonuca bağlanması
bazen yıllarca süren insanlarla doluydu.
Davalar sonuçlandıktan sonra da kararların
bir kısmı, gerek Anayasa Mahkememizin
kararlarına, gerek imza attığımız
sözleşmelerle bizi de bağlayan uluslararası
kararlara aykırı görülüyorlardı.
İşin asıl kaygı verici yanı, anayasamızın
-mahkemelerin siyasetin baskısından ve
etkisinden uzak kalması için- koyduğu
kurallara rağmen, iktidardaki veya iktidarın
destekçisi partilerin sözcülerinin, o anayasal
kurulları hiçe sayarak mahkemelerin ne
yapmaları gerektiğini telkin edici tavırlarını,
demeçlerini sürdürmeye devam etmeleriydi.
Mevcut yasalardaki “suç örnekleri”ne
ek olarak “yeni suç”lar icat edilmesi için,
yasa değişiklikleri hazırlanmaktaydı. “Etkin
casusluk suçu” gibi.
Bu ve benzeri durumların devam ettiği bir ülkede, “demokratik bir hukuk devleti”ndeki siyasal partiler arasındaki ilişkilerin “normalleşmesi”, tabii, kolay değildir.
Bugünkü iktidar sorumlularının da -tabii,
normalleşme sürecinin sürdürülmesinden
yana iseler- bunun gereklerinin yerine
gelmesine, kendilerinin de karşı
olmadıklarının işaretlerini vermelidirler.
Geçen yazıda belirtmeye çalışmıştım.
Diplomaside “güven artırıcı adım”lar
diye adlandırılan adımları atmaktan geri
kalmamalıdırlar.
Geçen hafta içinde Cumhurbaşkanı Recep
Tayyip Erdoğan’ın yaşlarının ilerlemesine
rağmen hapiste tutulmaları devam eden
generallerin cezasının kaldırılmasıyla ilgili
kararnameyi imzalaması o adımlardan biri
sayılabilirdi. Beş komutanın listesi şuydu:
Çetin Doğan (84), Fevzi Türkeri
(83), Yıldırım Türker (83), Cevat Temel
Özkaynak (79), Erol Özkasnak (78).
Hapisten çıkışları ve aileleriyle
buluşmaları, televizyondan izlenirken
sadece onlar değil, onları izleyenler de
çok duygusal anlar yaşadılar. O sahnelerin
siyasal nedenlerinden çok, insani yanları
etkileyiciydi. Haklarındaki haksızlıklar
üzerinde -hapisten çıkışlarını sağlayan
kararın imzalanmasının hayli gecikmiş olması
dahil- üzerinde fazla durulmadı.
Ama ne kadar ilginçtir ki durumun siyasi yanını iktidar sözcüleri hatırlattı.
Hapisten çıkan paşalar, haklarındaki kararın bir “cezanın kaldırılması” olduğunu ifade etmişler. İktidar adına konuşanlar, buna itiraz ettiler. Peki, ne diyeceklerdi:
“Af kararı” demeleri gerekiyormuş. Oysa, o işlem, anayasaya göre de yasalara göre de işlemler sırasındaki ifadelere göre de “af” değil. Anayasanın, cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini sıralayan 104’üncü maddesine göre şöyle: (Cumhurbaşkanı) “Sürekli hastalık ve kocama sebebiyle kişilerin cezalarını hafifletir veya kaldırır.”
İktidar destekçilerinin söylemlerine göre ise bu bir “af”... Bu konuda o kadar ısrarlılar ki aralarından biri, hapisten çıkanlar arasından gazetecilerin sorularını yanıtlayan ve haklarındaki işleme “cezanın kaldırılması” diyen bir generale kızmış, “Oradaki cezaevlerinde görevli olsaydım, onu yeniden hapse koyardım” diyor.
Nedir bu “af” sözünde ısrar?
Evet “af”, büyüklerden küçüklere uygulanan bir “iyilik” eylemi sayılır. Hatta “af”feden “büyük” insanı daha da büyüttüğü varsayılır. Ama bizim toplumumuzda o konuda bazı sınırlar var. Yaptığın iyiliği, o iyilikten faydalananın başına kakmayacaksın. Hatta başkalarına anlatıp bununla övünmeyeceksin. O yaptığını zaten Allah takdir eder... O konuda bir de söz vardır:
“İyilik et, denize at. Balık bilmezse, Halik (Allah) bilir” diye...
Gelenekleri bir yana koyup hukuki duruma bakarsak dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin konuları arasına da girmiştir. Hapiste yatanların özel hukukuyla ilgili hakları da dava konusu olmaktadır. Ayrıca “28 Şubat davası”yla ilgili olarak, hukukçular arasındaki tartışmalar da sürmektedir. Ama tüm bunları bir yana bıraksak bile, hapisten çıkanlara uygulanan “işlem”in anayasal adı “af” değil, “cezaların kaldırılması”dır.
Ve o işlem, insani yanıyla birlikte, toplumumuzun şu sıradaki siyasi ihtiyaçları açısından olumlu sayılabilir.
Ancak bugünkü duruma bakın ki bugünkü iktidar, aldığı “ceza kaldırma” uygulaması kararının olumlu tarafının toplumumuz tarafından görülüp bir iyimserlik etkisi yapmasına, bir başka açıdan da fırsat vermemeyi tercih etmiştir. O “ceza kaldırma” uygulamasıyla eşzamanlı olarak, mahkemelerin yeni ceza kararları alıp uygulamasını isabetli saydığını ve kararları desteklemekte olduğunu ilan ederek, benzeri ceza işlemlerini teşvik edici bir tavır takınmıştır. O konuya da daha sonraki yazımda değinmeye çalışacağım.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- Erdoğan belayı satın aldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- ‘Kar leoparı’ neden cezaevinde
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- Kayyum belediyeyi kapattı!
- Elazığspor'dan maça çıkmama kararı!
- Trabzonspor'da ayrılık!
- Ali Koç'tan çok sert Kayserispor açıklaması!
- Al Nassr'dan Talisca açıklaması!
- Yetki kısıtlayan teklif komisyondan geçti