Ali Sirmen
Ali Sirmen asirmen@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Oktay Akbal (03.05.2015)

03 Mayıs 2015 Pazar

Sevgili,
Bir haftalık seyahatten dönüşte aldım Oktay Akbal’ın haberini. Ayla Hanım’a telefon ettim. Hastanedeydiler. Doktorlardan birinin şu sözleri ise endişe vericiydi:
-Şimdiye dek “ölmek istiyorum” dediğinde dilindeydi, bu defa vücudu da söylüyor.
Onunla tek taraflı tanışıklığımız başladığında ben ortaokul öğrencisiydim. O ise ünlü bir öykücü.
Ortaokulu bitirdiğimde “Garipler Sokağı”nı okumuş ve “artık romancılığa geçiyor” diye ahkâm kesmiştim. Gerçek-ten de kısa süre sonra “Suçumuz İnsan Olmak”ı yazdı.
Yakın dostluğumuz 41 yıl önce bu günlerde Cumhuriyet’e girmemle başladı, ömür boyu sürdü.
Oktay Akbal’ı tek sözcükle özetle dersen, yanıtım “sevecenlik” olur.
Gerçekten de onun belirleyici niteliği, içindeki çocuğu hep canlı tutmuş sevecen bir insan olmasıdır.
Ünlülere, afur tafurlarından dolayı hep sakınımla yaklaşan eşsiz dostum Erim Gözen, Oktay Akbal ile bir kez bir masada birlikte olduktan sonra şunu söylemişti:
-Bu kadar alçakgönüllü ve sevecen adam az gördüm. Ne hoş insan!

***

Oktay Akbal ile ilgili kendisinin de sevdiği bir öyküm var. Daha önce de anlatmıştım, ama bir kez daha anlatayım:
Bir kitap imza günü için birlikte Adana’ya gitmiştik. Refik Durbaş da vardı. Adana’da âdettendir, Cumhuriyet’teki arkadaşlar pavyona götürdüler bizi.
İçeride ilk gözüme çarpan, etrafta dolanan yaşı geçkince bir konsomatris hanım oldu.
Kadıncağız Oktay Akbal’ı görünce, sevinçle haykırdı:
-Ooo şair dostlarım!..
Masaya oturduk, arkadaşlar çevremizde dolanan hanımı işaret ederek,
-Hanımefendiyi masaya davet etmemiz
gerek dediler. Oktay Akbal itiraz etti:
-Canım ne konuşacağız.Kadın bunu duyunca öteden seslendi:
-Öyle demeyin Oktay Bey! Konuşacak bir şey buluruz, insan bir romandır.
Oktay Akbal utandı, kızardı, “O zaman buyurun hanımefendi” demek zorunda kaldı.
Hanımefendi bir sevinç çığlığı attı:
-Yaşasın edebiyat!
Ve gelip masaya oturur oturmaz Oktay Akbal’a dönerek sürdürdü konuşmasını:
-Biz de eskiden beri böyle değildik, sonradan bozulduk. Ama önce ekmekler bozuldu.
Ve kendi sorduğu soruya kendi cevap vererek devam etti:
-Suçumuz nedir biliyor musunuz Oktay Bey? Suçumuz insan olmak.
Oktay Akbal’ın bütün kitaplarını okumuş olduğu anlaşılan, her repliğinde onun kitaplarından birinin başlığıyla yanıt veren kadının “Nerede oturuyorsunuz” sorusuna vereceği cevabı ben de baştan tahmin etmiştim . Nitekim öyle de oldu:
-Garipler Sokağı’nda
Baktım konuşma böyle sürüp tehlikeli sulara doğru sürükleniyor ben de aynı yöntemle kitap başlığına atıf yaparak, duruma müdahale etmek zorunluluğunu duydum:
-Aman Oktay Akbal dikkat! Yoksa sonra yarın “Ayla”lar hesap sorar.

***

Bu olay gerçekte mi cereyan etti, yoksa hayal ürünü mü artık takdirine bırakırım; zaten sanal dünyayla gerçek dünyanın birbirlerine böylesine karıştığı bir ortamda önemi de yok.
Biz Oktay ve Ayla Akbal ile arada sohbet ederken, bu öyküyü anımsayıp güleriz.
Oktay Akbal ile dostluğumdan yalnız acı tatlı anılar kalmadı, ondan çok şey de öğrendim.
Hapse girmekten korkan, ama en baskıcı dönemlerde, en muhalif yazıları gözünü kırpmadan yazan, uyaranlara da kızan ve sonunda 12 Eylül döneminde bir yazısından dolayı hapse de düşen Oktay Akbal’dan aydın cesaretinin ne olduğunu öğrendim. Bir de, böbürlenmeden direnmeyi.
Evet gerçekten Oktay Akbal böbürlenmez, direnirdi.
Duyduğuma göre artık direnmeyi de bırakmış.
Bunları, dostumun son acıları karşısında bir şey yapamamamın kederiyle yazıyorum.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları